Ahir Zamanda Tabut-u Sekine (Ahit Sandığı)
“Peygamberleri devamla şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alâmeti, size içinde Rabbinizden bir sekîne ile Mûsâ ve Harun’un manevî mirasından bir bakiyyenin bulunduğu ve meleklerce taşınan bir sandığın gelmesidir. Eğer iman etmeye niyetli iseniz bunda, elbette sizin için delil vardır.”(Bakara, 2/248)
Kaynaklarda Tabut hakkında çok farklı rivayetler vardır. Hepsindeki ortak nokta şudur ki; Hz. Musa (as)’ın vefatından sonra, Yahudiler Allah’a isyan etmeye, hak yoldan çıkmaya başladılar. Bu sebeple Allah Amalikaları onlara musallat etti ve sandığı onlardan aldılar. Nihayet Talut’un melikliğine bir alamet olarak geri geldi.(bk. Alusî, Bakara, 248. ayetin tefsiri).
Eski Ahitteki bilgiye göre, Sandık Yahudilerle savaşan Filistinliler tarafından alınıp götürülmüş, fakat onların elinde sadece yedi ay kalmıştır. Allah’ın başlarına getirdiği değişik musibetlerin sebebi olarak gördükleri sandığı tekrar götürüp yerine (Beytu’ş-şems’e) teslim etmek zorunda kalmışlardır.(bk. Samvail el-evvel, el-Eshah: 6/1).
Bu açıklamalar da Tabut’un maddî bir sandık olduğunu göstermektedir.
Akdu’d-dürer fi Ahbari’l-Muntazar (1/34-şamile) adlı eserde, söz konusu tabutun Hz. Mehdi zamanında Taberiye göletinden çıkarılacağına dair bilgi yer almaktadır.
Eğer söz konusu hadis rivayeti sahih ise, bu durumda ilgili ayetle bir paralellik kurulabilir. O takdire, söz konusu tabutun kaybolması özellikle o devirde İsrailoğulları için bir hezimet alameti olduğu gibi, onun yeniden bulunması, onların zaferlerinin nişanesi oldu.
Onun Hz. Mehdi devrinde yeniden bulunması da inkarcılar karşısında hezimete uğrayan Müslümanların da hâkimiyetine bir alamet olabilir. Bu gibi bilgiler genellikle yorum olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Mehdi kelimesinin “Antakya’daki sandığı bulacağı” anlamında olduğuna dair açıklama, ilgili rivayet doğrultusunda yapılan bir yorumdur.
Mehdi kelimesinin maddî bir sandukçayı bulmaktan çok, manevî bir sandukça olan Allah’ın rızasına götüren hazineye ulaşan kimseyi ifade etmektedir. Bu maddî sandık, o manevî sandığın bir nişanesi gibi görülebilir.
Mehdi, Allah tarafından -Fatiha suresinde işaret edilen- sırat-ı müstakime hidayet edilmiş / dosdoğru yola iletilmiş kimse demektir. Nitekim, hadiste dört raşit halife için de “sünnetü’l-hulefai’r-raişidine’l-mehdiyyin=hidayete erdirilmiş raşid halifeler yolu” ifadesi kullanılmaktadır(bk. Ahmed b. Hanbel, 4/126).
Bize göre, Hz. Mehdi -genel olarak istikamet yolunu takip eden bir zat olması yanında, bir gece gibi çok kısa bir zaman diliminde -harikulade bir şekilde- özel bir lütufla, takvayla, ferasetle dopdolu, yepyeni bir şahsiyete kavuşturulduğu için kendisine bu unvan verilmiştir.
Nitekim bir hadiste Peygamberimiz (a.s.m) şöyle buyurmuştur:
“Mehdi, Ehl-i beyttendir, Allah onu bir gecede ıslah eder.”(Kenzu’l-Ummal, h. No: 38664)
Hz. Musa’nın Ahit Sandığı Nerede Saklanıyor?
Eski Ahit Sandığı (İngilizce "Ark of the Covenant"), Allah’ın Kuran’da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun’dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandığın en önemli özelliği ise milattan önce 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak bir şahıs olan Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Peygamber Efendimiz’in hadislerinde ve çeşitli tarihi kaynaklarda dikkat çekilen bir konu olan Ahit Sandığı, Allah’ın gönderdiği Kuran’da bildirilmektedir. Ayrıca ilâhî bir kitap olarak indirilen ancak sonradan tahrif edilmiş olan Tevrat’ta da bu sandık hakkında bilgiler yer almaktadır. İslam âlimleri tarafından, Kurân ahlâkının tüm dünya üzerinde hakim olacağı bir dönemin de habercisi olan sanduka hakkında Kurân’da şu şekilde bildirilmiştir:
“Peygamberleri, onlara dedi: “O-nun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un gelmesidir. Onda Rabbiniz’den ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.” [1]
Tarihi Kaynaklara Göre Sandık
Ahit Sandığı hakkında tarihi kaynaklar incelendiğinde birçok bilgi ile karşılaşılmaktadır. İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışlarından sonra Sina Dağı’nın eteklerinde imal edildiği düşünülen sandıkta, Hz. Musa’dan kalan taş levhalar ve Hz. Harun’dan kalan eşyalar bulunmaktadır.
Tarihi kaynaklara göre; Ahit Sandığı, Hz. Harun döneminden sonra Hz. Davud döneminde şehrin Birleşik Yahudi Krallığı’nın başkenti ilan edilmesiyle Kudüs’e taşındı. Hz. Süleyman tarafından yaptırılan tapınağa konulan sandık, milattan önce. 587 yılına kadar Beytülmakdis’te kaldı. Aynı yıl içinde Babil İmparatoru Buhtunnesar -Babil’in Asma Bahçeleri’ni yaptıran kral- Kudüs’ü işgal etti ve o tarihten sonra yaklaşık 500 yıl ortadan kaybolan sandukanın, tahrip edilemediği ve onu koruyan Levililer tarafından Tapınakin altında hazırlanmış gizli bir bölmede saklandığı inancı yayıldı. Milattan sonra 70 yılında ise Roma valisi Titus’un Beytülmakdis’i yıktırdıktan sonra bu yeraltı odasına da ulaştığı ve Tapınakin kutsal eşyalarıyla birlikte sandukayı da Roma’ya götürdüğü varsayılmaktadır.
Kayıp Sandukayı Bulma Arayışları
Ahit Sandığı, M.Ö. 587 yılından bu yana bulunamamıştır. Bununla beraber, Yahudiler sandukanın ancak Mesih’in gelişinden sonra ortaya çıkacağına inandıklarından, tarih boyunca sandukayı arayanlar genellikle Yahudiler değil Hıristiyanlar olmuştur. Tapınak Tepesi’nde yapılan ve kaydedilmiş ilk “sanduka kazıları“nı 19. yüzyılda Haçlılar döneminde Tapınak Şövalyeleri yapmıştır. O tarihte ve yakın tarihte yapılan araştırmalarda sandığın izine rastlanmamış ancak bu konu son dönemlerde tüm araştırmacıların ilgi odağı haline gelmiştir.
Tevrat’ta Sanduka
Yarattığı her şeyi sonsuz bir ilim ve hikmet üzerine yaratan Allah, sandukanın varlığını Kuran’ın yanı sıra Tevrat’ta da bildirmiştir. Taş tabletlerin birisinin Sina dağında Hz. Musa’ya verildiği ve bu taş tabletlerin Horeb dağında sandığa konmuş olduğu Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir:
“Ve Sina dağında, Musa ile söyleşmeyi bitirince, şahadetin iki levhasını ona verdi.” [2]
“İsrailoğulları, Mısır’dan çıktıkları zaman, RABBİN onlarla ahdettiği Horeb dağında, sandığın içine Musa’nın koymuş olduğu iki levhadan başka içinde bir şey yoktu.”
Daha sonra bu sandığın Hz. Davud tarafından taşındığı ve Hz. Süleyman tarafından yerine konduğu ise yine Tevrat’ta şu şekilde haber verilmektedir:
“Ve Davud kalktı ve isimle, kerubiler üzerinde oturan ordular Rabbinin ismiyle çağrılan Allah’ın sandığını Baale-yahudadan çıkarmak için, yanındaki bütün kavimle oraya gitti. Ve Allah’ın sandığını yeni bir arabaya koydular ve onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Abinadabın oğulları Uzza ve Ahyo yeni arabayı sürüyorlardı. Ve Allah’ın sandığı ile beraber onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Ahyo sandığın önünde yürüyordu”.
Hz. Musa’nın Sandığının Yeri ve Yolculuğu Hakkında Öne Çıkan Görüşler
Kudüs şehri, Hz. Süleyman’ın yaptırmış olduğu Tapınak ve “Ahit Sandığı” ile anılan bir tarihe sahiptir. Milattan sonra 70 yılında Kudüs’teki tapınağın tahrip edilip yakıldığı ve kutsal eşyaların Roma’ya götürüldüğü, en yaygın olan görüştür. Ancak öne çıkan diğer bir görüş ise, Milattan önce 587 yılından itibaren kayıp olan sandığın Kudüs’te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek üzere -Kudüs güvenli görülmeyip- daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki Taberiye’ye, Hatay’a, Mekke’ye götürüldüğüdür. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hadislerde Tabut-u Sekine
Ahit Sandığı, Kuran’da belirtildiği gibi, Allah’ın “inananlar için bir delili” (Bakara Suresi, 248) olmasından dolayı, uzun yıllardan beri tüm inananlar tarafından bulunmaya çalışılmaktadır. Bu kadar detaylı araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması ise ahir zamanın birçok alametinin gerçekleştiği dönemimizde bulunabilecek olmasının bir işareti olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Ahir zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Sandık da Allah’ın izniyle bu dönemin bir nişanesi olacak ve tüm insanlık için güzel günlerin müjdecisi olacaktır.
Peygamberimiz de birçok hadisinde sanduka ve onu bulacak olan şahs-ı mânevî olan Mehdi hakkında bilgiler vermiş ve bu kutlu olayı Müslümanlara müjdelemiştir. Peygamberimiz tarafından bildirilen hadislere göre sandık Taberiye gölü yakınlarındadır. Ahir zaman Mehdisi tarafından bulunup, -aynı Talut’un hükümranlığının belgesi gibi- O’nun hükümranlığının bir sembolü olacaktır. Bu konudaki bir hadis şöyledir:
“Mehdi, Tabut-u Sekine’yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak.” [3]
Ahir zamanla ilgili geçen başka hadislerde de sandığın yeri ile ilgili olarak başka yer isimleri verilir. Bu yer isimlerinin ayrı ayrı olmaları da kutsal emanetlerin yerinin net olarak bilinmediği ve belki de Hz. Mehdi için özel olarak korunduğu anlamında olabilir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)
“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır.” [4]
“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam’da bulunan dağlardan birine yönelmesidir. Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir.” [5]
Bu hadislerle ilgili yorumlara göre, Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının körüklediği Siyonizm ateşi sönecek ve İslam’ın hoşgörüsü ve Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır.
Hadislerde geçen ve “Taberiye gölündedir” şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam’a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine’ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs’te, Mekke’de, Taberiye’de, Hatay’da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul’a da işaret ederler.
Dipnotlar
[1] Bakara Suresi, 248.
[2] Kitabı Mukaddes. Çıkış. Bap. 31.
[3] Ikdı’d Dürer, sf.51-a
[4] Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82.
[5] Suyuti, el-Havi li’l Feteva, II. 81
Kaynaklarda Tabut hakkında çok farklı rivayetler vardır. Hepsindeki ortak nokta şudur ki; Hz. Musa (as)’ın vefatından sonra, Yahudiler Allah’a isyan etmeye, hak yoldan çıkmaya başladılar. Bu sebeple Allah Amalikaları onlara musallat etti ve sandığı onlardan aldılar. Nihayet Talut’un melikliğine bir alamet olarak geri geldi.(bk. Alusî, Bakara, 248. ayetin tefsiri).
Eski Ahitteki bilgiye göre, Sandık Yahudilerle savaşan Filistinliler tarafından alınıp götürülmüş, fakat onların elinde sadece yedi ay kalmıştır. Allah’ın başlarına getirdiği değişik musibetlerin sebebi olarak gördükleri sandığı tekrar götürüp yerine (Beytu’ş-şems’e) teslim etmek zorunda kalmışlardır.(bk. Samvail el-evvel, el-Eshah: 6/1).
Bu açıklamalar da Tabut’un maddî bir sandık olduğunu göstermektedir.
Akdu’d-dürer fi Ahbari’l-Muntazar (1/34-şamile) adlı eserde, söz konusu tabutun Hz. Mehdi zamanında Taberiye göletinden çıkarılacağına dair bilgi yer almaktadır.
Eğer söz konusu hadis rivayeti sahih ise, bu durumda ilgili ayetle bir paralellik kurulabilir. O takdire, söz konusu tabutun kaybolması özellikle o devirde İsrailoğulları için bir hezimet alameti olduğu gibi, onun yeniden bulunması, onların zaferlerinin nişanesi oldu.
Onun Hz. Mehdi devrinde yeniden bulunması da inkarcılar karşısında hezimete uğrayan Müslümanların da hâkimiyetine bir alamet olabilir. Bu gibi bilgiler genellikle yorum olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Mehdi kelimesinin “Antakya’daki sandığı bulacağı” anlamında olduğuna dair açıklama, ilgili rivayet doğrultusunda yapılan bir yorumdur.
Mehdi kelimesinin maddî bir sandukçayı bulmaktan çok, manevî bir sandukça olan Allah’ın rızasına götüren hazineye ulaşan kimseyi ifade etmektedir. Bu maddî sandık, o manevî sandığın bir nişanesi gibi görülebilir.
Mehdi, Allah tarafından -Fatiha suresinde işaret edilen- sırat-ı müstakime hidayet edilmiş / dosdoğru yola iletilmiş kimse demektir. Nitekim, hadiste dört raşit halife için de “sünnetü’l-hulefai’r-raişidine’l-mehdiyyin=hidayete erdirilmiş raşid halifeler yolu” ifadesi kullanılmaktadır(bk. Ahmed b. Hanbel, 4/126).
Bize göre, Hz. Mehdi -genel olarak istikamet yolunu takip eden bir zat olması yanında, bir gece gibi çok kısa bir zaman diliminde -harikulade bir şekilde- özel bir lütufla, takvayla, ferasetle dopdolu, yepyeni bir şahsiyete kavuşturulduğu için kendisine bu unvan verilmiştir.
Nitekim bir hadiste Peygamberimiz (a.s.m) şöyle buyurmuştur:
“Mehdi, Ehl-i beyttendir, Allah onu bir gecede ıslah eder.”(Kenzu’l-Ummal, h. No: 38664)
Hz. Musa’nın Ahit Sandığı Nerede Saklanıyor?
Eski Ahit Sandığı (İngilizce "Ark of the Covenant"), Allah’ın Kuran’da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun’dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandığın en önemli özelliği ise milattan önce 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak bir şahıs olan Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Peygamber Efendimiz’in hadislerinde ve çeşitli tarihi kaynaklarda dikkat çekilen bir konu olan Ahit Sandığı, Allah’ın gönderdiği Kuran’da bildirilmektedir. Ayrıca ilâhî bir kitap olarak indirilen ancak sonradan tahrif edilmiş olan Tevrat’ta da bu sandık hakkında bilgiler yer almaktadır. İslam âlimleri tarafından, Kurân ahlâkının tüm dünya üzerinde hakim olacağı bir dönemin de habercisi olan sanduka hakkında Kurân’da şu şekilde bildirilmiştir:
“Peygamberleri, onlara dedi: “O-nun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un gelmesidir. Onda Rabbiniz’den ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.” [1]
Tarihi Kaynaklara Göre Sandık
Ahit Sandığı hakkında tarihi kaynaklar incelendiğinde birçok bilgi ile karşılaşılmaktadır. İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışlarından sonra Sina Dağı’nın eteklerinde imal edildiği düşünülen sandıkta, Hz. Musa’dan kalan taş levhalar ve Hz. Harun’dan kalan eşyalar bulunmaktadır.
Tarihi kaynaklara göre; Ahit Sandığı, Hz. Harun döneminden sonra Hz. Davud döneminde şehrin Birleşik Yahudi Krallığı’nın başkenti ilan edilmesiyle Kudüs’e taşındı. Hz. Süleyman tarafından yaptırılan tapınağa konulan sandık, milattan önce. 587 yılına kadar Beytülmakdis’te kaldı. Aynı yıl içinde Babil İmparatoru Buhtunnesar -Babil’in Asma Bahçeleri’ni yaptıran kral- Kudüs’ü işgal etti ve o tarihten sonra yaklaşık 500 yıl ortadan kaybolan sandukanın, tahrip edilemediği ve onu koruyan Levililer tarafından Tapınakin altında hazırlanmış gizli bir bölmede saklandığı inancı yayıldı. Milattan sonra 70 yılında ise Roma valisi Titus’un Beytülmakdis’i yıktırdıktan sonra bu yeraltı odasına da ulaştığı ve Tapınakin kutsal eşyalarıyla birlikte sandukayı da Roma’ya götürdüğü varsayılmaktadır.
Kayıp Sandukayı Bulma Arayışları
Ahit Sandığı, M.Ö. 587 yılından bu yana bulunamamıştır. Bununla beraber, Yahudiler sandukanın ancak Mesih’in gelişinden sonra ortaya çıkacağına inandıklarından, tarih boyunca sandukayı arayanlar genellikle Yahudiler değil Hıristiyanlar olmuştur. Tapınak Tepesi’nde yapılan ve kaydedilmiş ilk “sanduka kazıları“nı 19. yüzyılda Haçlılar döneminde Tapınak Şövalyeleri yapmıştır. O tarihte ve yakın tarihte yapılan araştırmalarda sandığın izine rastlanmamış ancak bu konu son dönemlerde tüm araştırmacıların ilgi odağı haline gelmiştir.
Tevrat’ta Sanduka
Yarattığı her şeyi sonsuz bir ilim ve hikmet üzerine yaratan Allah, sandukanın varlığını Kuran’ın yanı sıra Tevrat’ta da bildirmiştir. Taş tabletlerin birisinin Sina dağında Hz. Musa’ya verildiği ve bu taş tabletlerin Horeb dağında sandığa konmuş olduğu Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir:
“Ve Sina dağında, Musa ile söyleşmeyi bitirince, şahadetin iki levhasını ona verdi.” [2]
“İsrailoğulları, Mısır’dan çıktıkları zaman, RABBİN onlarla ahdettiği Horeb dağında, sandığın içine Musa’nın koymuş olduğu iki levhadan başka içinde bir şey yoktu.”
Daha sonra bu sandığın Hz. Davud tarafından taşındığı ve Hz. Süleyman tarafından yerine konduğu ise yine Tevrat’ta şu şekilde haber verilmektedir:
“Ve Davud kalktı ve isimle, kerubiler üzerinde oturan ordular Rabbinin ismiyle çağrılan Allah’ın sandığını Baale-yahudadan çıkarmak için, yanındaki bütün kavimle oraya gitti. Ve Allah’ın sandığını yeni bir arabaya koydular ve onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Abinadabın oğulları Uzza ve Ahyo yeni arabayı sürüyorlardı. Ve Allah’ın sandığı ile beraber onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Ahyo sandığın önünde yürüyordu”.
Hz. Musa’nın Sandığının Yeri ve Yolculuğu Hakkında Öne Çıkan Görüşler
Kudüs şehri, Hz. Süleyman’ın yaptırmış olduğu Tapınak ve “Ahit Sandığı” ile anılan bir tarihe sahiptir. Milattan sonra 70 yılında Kudüs’teki tapınağın tahrip edilip yakıldığı ve kutsal eşyaların Roma’ya götürüldüğü, en yaygın olan görüştür. Ancak öne çıkan diğer bir görüş ise, Milattan önce 587 yılından itibaren kayıp olan sandığın Kudüs’te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek üzere -Kudüs güvenli görülmeyip- daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki Taberiye’ye, Hatay’a, Mekke’ye götürüldüğüdür. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hadislerde Tabut-u Sekine
Ahit Sandığı, Kuran’da belirtildiği gibi, Allah’ın “inananlar için bir delili” (Bakara Suresi, 248) olmasından dolayı, uzun yıllardan beri tüm inananlar tarafından bulunmaya çalışılmaktadır. Bu kadar detaylı araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması ise ahir zamanın birçok alametinin gerçekleştiği dönemimizde bulunabilecek olmasının bir işareti olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Ahir zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Sandık da Allah’ın izniyle bu dönemin bir nişanesi olacak ve tüm insanlık için güzel günlerin müjdecisi olacaktır.
Peygamberimiz de birçok hadisinde sanduka ve onu bulacak olan şahs-ı mânevî olan Mehdi hakkında bilgiler vermiş ve bu kutlu olayı Müslümanlara müjdelemiştir. Peygamberimiz tarafından bildirilen hadislere göre sandık Taberiye gölü yakınlarındadır. Ahir zaman Mehdisi tarafından bulunup, -aynı Talut’un hükümranlığının belgesi gibi- O’nun hükümranlığının bir sembolü olacaktır. Bu konudaki bir hadis şöyledir:
“Mehdi, Tabut-u Sekine’yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak.” [3]
Ahir zamanla ilgili geçen başka hadislerde de sandığın yeri ile ilgili olarak başka yer isimleri verilir. Bu yer isimlerinin ayrı ayrı olmaları da kutsal emanetlerin yerinin net olarak bilinmediği ve belki de Hz. Mehdi için özel olarak korunduğu anlamında olabilir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)
“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır.” [4]
“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam’da bulunan dağlardan birine yönelmesidir. Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir.” [5]
Bu hadislerle ilgili yorumlara göre, Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının körüklediği Siyonizm ateşi sönecek ve İslam’ın hoşgörüsü ve Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır.
Hadislerde geçen ve “Taberiye gölündedir” şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam’a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine’ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs’te, Mekke’de, Taberiye’de, Hatay’da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul’a da işaret ederler.
Dipnotlar
[1] Bakara Suresi, 248.
[2] Kitabı Mukaddes. Çıkış. Bap. 31.
[3] Ikdı’d Dürer, sf.51-a
[4] Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82.
[5] Suyuti, el-Havi li’l Feteva, II. 81