21 December 2018

Hırsızlık Rüşvet ve Devlet Malını Yemek (Gulûl) Suçu

DİNİ KAYNAKLARDA GULÛL (KAMU MALINI TALAN) SUÇLARI

“Kim emanete (kamu malına) hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir ve onlara haksızlık edilmez.” (Ali İmran 161)

Kamu mallarını talan etmenin müeyyidesi olarak; insanı cehenneme götüreceğini gösteren Kur'anı Kerim'de ve sünnet kaynaklarında sayısız bilgiler mevcuttur...Fıkıh kaynaklarının çoğunda da ''Büyük günahlar'' (el-Kebair) arasında sayılan günahlar olarak geçer...

Hz.Peygamber (SAV), kamu malından iki dirhemlik bir miktarı çalan Eşca'lı sahabesinin cenaze namazını kılmamıştır.(İbn Hemmam; el Musannef,s 5/244)

Hadis ve fıkıh alanının önemli isimlerinden biri olan İbnü'l Kayyım el-Cevziyye, İslam düşüncesinin zirve kaynaklarından biri olan eseri ''Zâdü'l- Meâd'da,( 1/515, 3/107-108) şunu bildirmektedir:

Bir harp sonrasında Hz.Peygamber'e; Filanca,filanca şehid oldu diye tekmil verdiler.Peygamberimiz,bunlardan birisi için şöyle dedi: '' Hayır işte o dediğiniz kişi şehit olmamıştır.Ben onu cehennemin içinde görüyorum.Sebebi de kamu mallarından çaldığı bir giysidir.'' Peygamberimiz bundan sonra hattab oğlu Hz.Ömer'i çağırarak şu talimatı vermiştir. ''Git ey hattab oğlu,git de insanlara şunu duyur.Cennete yalnız ve yalnız müminler girecektir''(İbn Hanbel,Müsned, 1/30,47)



Peygamberimizin,Hz Ömer'e söylediği söz,kamu hırsızlarının mümin niteliğini yitirdiklerine bir kanıt olarak alınabilir.

Hayber gazasında,Peygamber Efendimize atılan oklardan Rasulullah Efendimizi korumak maksadıyla, önüne atılarak şehid olan sahabe için yanındakiler, ''Ne güzel ölüm,cennete gitti...'' mealinde ki sahabe sözlerine,Peygamberimiz(SAV) hayır o cennete gitmemiştir,açın elbisesini bakınız diyerek,ölen sahabenin sırtında henüz daha paylaştırılmamış ve kamuya ait  bir elbise kumaşının sırtında sarılı olduğu görülmüştür. 

Peygamber Efendimizi korumak için okların önüne atılarak ölen sahabenin bile cennete gideceğini müjdelemiyor.Paylaştırılmayan kamu malına ait bir kumaş parçası için, hırsızlık suçu sayıldığından cennete gidemeyen sahabenin durumu bu iken,ülkemizde kamu mallarını talan edenlerin mahşeri kübrada nasıl hesap verebileceklerini sorgulamadıklarını esefle görmekteyiz...

Yine meşhurdur, Hz Ömer'in gece yarısı çalışırken sahabeler yanına geldiğinde, yanan mumu söndürerek,başka bir mum yakmasını merak eden sahabelere açıklaması tam bir ibrete şayan olan düsturdur. İşte adaletin timsali büyük halifenin söylediği söz:  '' Siz gelmeden önce yanan mumla,halkın ve kamunun işlerini yapmaktaydım. 

Ama siz gelince,kamu hizmetine ara verdiğimden kendime ait olan mumu yaktım.Kamuya ait olan mum ile şahsi işlerimizi konuşmanın vebalini ödeyemem...'' mealinde ki  sözü,yüce dinimiz İslam'ın adaleti gözetmenin ve kamu mallarını korumaya verdiği önem açısından manidardır...

Büyük İslam alimi İmam-ı Azam Ebu Hanife,kamçı cezasına çarptırılmasına rağmen kadılık görevini acaba neden kabul etmemiştir? İslam tarihinin hemen her döneminde rastlanan büyük din alimlerinin cezalara çarptırılmalarına rağmen reddi görevde bulunarak kadılık yapmak istememelerinin altında yatan tek sebep hataya düşülerek KUL HAKKI YEME KORKUSUDUR.

İslam kaynaklarında RÜŞVET alanların ise şahitliklerinin kabul edilemeyeceği ifade edilmektedir.Sebebi ise; şahitlikte esas olan adaletin görülmesidir.Halbu ki rüşvet de gerek alan ve gerekse veren de  kişinin adaletini ortadan kaldırdığına hükmedilmektedir...

Hz.Peygamber bir hadisi şeriflerinde;'' Rüşvet alana,verene ve bunlar arasında rüşvete vasıta olana da Allah lanet etsin ve rüşvet alan da veren de cehennemdedir.''

Nisa Suresi 2.ayet; '' Yetimlere mallarını verin,temizi pis olanla  değişmeyip,onların mallarını kendi mallarınıza katarak kendi malınızmış gibi yemeyin.Çünkü bu büyük bir günahtır.'' Nisa Suresi 10.ayet: '' Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler,ancak ateş tıkamış olurlar.Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir.

Maide Suresi 38.ayet; ''Hırsızlık eden erkek ve kadının,yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan başkalarına bir ibret olmak üzere ellerini kesin.Allah izzet ve hikmet sahibidir.'' Maide Suresi 39.ayetde, '' Yaptığı zulümden sonra tevbe edip düzelen kimse bilsin ki,Allah onun tevbesini kabul eder.Çünkü Allah bağışlayıcıdır,esirgeyicidir.''

GULÜL (ÇALMAK)

Sözlükte gizlemek, bir şeyi gizlice al­mak, hırsızlık yapmak; hıyanet etmek manalarına gelen ‘gulül’ kelimesi, örfte genellikle ‘ganimet malına hıyanet etmek’ anlamında kullanılır. Gulül kelimesi, İs­lâm hukukunda da bu çerçevede terim anlamı kazanmış ve ‘devlet malına hı­yanet etmek, özellikle de taksim edilmeden önce savaş ganimetinden bir şey çalmak’ şeklinde tanımlanmıştır.

Gulül mastarından türemiş bazı keli­melerin Kur’an-ı Kerim’de [11] ve hadis-i şeriflerde [12] kul­lanıldığı görülmektedir. Meselâ Kur’an’daki “Bir peygambere ganimete, dev­let malına- hıyanet etmesi yakışmaz. Kim hıyanet ederse kıyamet günü hainlik et­tiği şeyle birlikte -günahı boynuna asılı olduğu halde- gelir.

Sonra herkese ka­zandığı tastamam verilir” [13] mealindeki âyet nüzul sebebiyle ilgili rivayetler göz önünde bulundurul­duğunda gulül kelimesinin hem sözlük hem de terim anlamı için en uygun ör­neklerden birini teşkil eder. Ebu Humeyd es-Sâidî’den riva­yet edilen bir hadise göre, Rasûlullah (s.a.v.) Ezd kabilesinden İbnü’l-Lütbiyye’yi ze­kât toplamakla görevlendirmiş, bu za­tın daha sonra bazı mallarla gelip Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, ‘Şunlar size ait, bunlar da bana hediye olarak verildi’ demesi üze­rine Rasûl-i Ekrem minbere çıkarak, “Benim -zekât toplamak için- gönder­diğim bir memura ne oluyor ki, ‘Şunlar sizin, şunlar da bana hediye edildi’ di­yebiliyor? Dikkat edin, bu kişi evinde otursaydı kendisine hediye verilir miy­di? Muhammed’i kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz ondan bir şey alırsa kıyamet gününde sırtında böğüren bir deve, bağıran bir sığır, meleyen bir koyunla gelecektir.” buyurmuştur. [14]

Ebu Humeyd (r.a.)’den rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifte ise, “Vergi memurlarına (âmil) verilen hediyeler gulüldür.” İfadesi yer al­maktadır. Son hadisin rivayet senedinde zayıflık bu­lunmakla beraber genel olarak bu deliller, va­lilere ve vergi memurlarına verilen hedi­yelerin gulül sayılacağını göstermektedir. Nitekim Müstevrid b. Şeddâd’dan rivayet edilen hadiste de Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim bizim bir işimize tayin edilirse bir zevce edinsin; hizmetçisi yok­sa hizmetçi, evi yoksa ev alsın. Bunlar­dan fazlasını isteyen veya alan olursa o hıyanette bulunmuş veya hırsızlık yapmış olur.” [15]

Yukarıdaki ayetin gerek kıraat gerek­se nüzul sebebiyle ilgili olarak kitaplarda yer alan farklı görüş ve açıklamalar göz önünde tutulursa bu ayete, ‘Peygamberin ganimete ihanet etmesi ya­kışık almaz’ veya ‘Herhangi bir kişinin peygambere ihanet etmesi yaraşmaz’ şeklinde iki farklı anlam vermek müm­kün olmaktadır. İbn Mes’ûd (r.a.) ile Hz. Ali (r.a.)’­nin söz konusu ayete ikinci anlamı ver­diği rivayet edilir. Ancak ağırlıklı görüşe göre özel olarak gulül hakkında gelen bu âyet, Uhud Gazvesi’nde ‘Ayneyn’ geçi­dine yerleştirilen okçuların kendilerine ganimetten pay verilmeyeceği endişe­siyle yerlerini terk etmesi ve bunun so­nucunda Müslümanların yenilmesi do­layısıyla inmiş olup bununla bir peygam­berin ganimetlerin taksiminde haksızlık yapmayacağı vurgulanmıştır. Anlam fark­lılığı doğurmamakla birlikte bu konuda başka nüzul sebeplerinden de bahsedil­mektedir.

Hz. Peygam­ber (s.a.v.)’den sonra da devam eden fetihler ve uygulama örnekleri fakihler için zen­gin bir malzeme teşkil etmiştir. Bunun sonucu olarak da klasik İslâm hukuku literatürü içerisinde savaş hukukuyla il­gili konulara geniş yer verilmiş, özellikle ganimetlerin elde edilmesi, taşınması, korunması, paylaştırılması, pay sahiple­ri ve pay oranları gibi konuların yanı sı­ra ganimet malına karşı işlenen suçlar ve öngörülen tedbir ve cezalar da ayrın­tılı şekilde ele alınmıştır.

İslâmiyet’in ilk dönemlerinden itiba­ren hukukî ve beşerî ilişkiler dinî ve ah­lâkî yönleriyle birlikte bir bütün halinde işlenmiş, bu sebeple de paylaşılmadan önce ganimetlerden bir şey çalan kişi­nin dünyevî hükümlerin yanı sıra âhiret hayatında göreceği ceza da özel olarak vurgulanmıştır. Âhiret hayatındaki bu sorumluluğu en ince ayrıntılarına kadar tasvir eden pek çok hadis bulunmaktadır. İs­lâm âlimleri, bu hadislerden hareketle gulül’ün büyük günahlardan (kebâir) ol­duğunu belirtmişlerdir.

Ganimet malına ihanet etmenin dünye­vî hükmüne gelince, “Ganimetten alınan ipliği, iğneyi, bundan daha değerli veya düşük olanı geri veriniz” [16] mealindeki hadis-i şerif, taksim edilmeden önce ganimet malın­dan en küçük bir şeyi dahi almanın caiz olmadığını göstermektedir. Ancak ihtiyaç içinde bulunan bir kişinin savaş mahallin­deki yiyeceklerden yiyebileceği, hayvan yemlerinden ve av hayvanlarından faydalanabileceği konusunda İslâm hukukçula­rı hemen hemen görüş birliği içindedir. Delil olarak da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Hayber günü bu durumdaki bir sahabenin benze­ri bir davranışını hoş karşılamasını ve sahabeler arasında öteden beri bu yönde bir uygulamanın bulunmasını gösterirler. Nitekim Hasan-ı Basrî, sahabelerin bir yeri fethettikleri za­man orada buldukları un, yağ ve baldan yediklerini, Atâ b. Ebu Rebâh ise seriyyeye katılan gazilerin yağ, bal ve diğer yiyecek­lerden faydalandıklarını, kalanları ise kumandanlarına verdiklerini söylemektedir. Ancak İbn Şihâb ez-Zührî, düşman arazi­sinde yiyeceklerden ancak komutanın izniyle alınabileceğini belirtmektedir.

Öte yandan Salih b. Muhammed b. Zâide’den nakledilen, “Bir kişiyi ganimet malına hıyanet ederken yakaladığınız zaman eşyasını yakınız ve onu dövünüz.!” Mealindeki ha­dis-i şerif İslâm âlimleri arasında geniş tartış­malara sebep olmuştur. Ebu Davud’un yine aynı şahıstan rivayet ettiği bir ha­berde de bu râvinin Velîd b. Hişâm ile beraber bir savaşa katıldığını, ordu içe­risinde Salim b. Abdullah b. Ömer ve Ömer b. Abdülazîz gibi kişilerin de bulunduğunu, bu arada ordudan birinin ganimet malından çaldığını, Velîd’in o kişinin eşyasının yakılmasını emrettiğini ve adamı teşhir ederek ganimetten ona herhangi bir pay vermediğini kay­detmekte ve bu haberi yukarıdaki ha­disten daha sahih gördüğünü belirtmek­tedir.

Yine Amr b. Şuayb’dan nakle­dilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.)’in ganimet malına hıya­net eden kimsenin eşyasını yaktırdıkları ve onu dayakla cezalandırdıkları bildiril­miştir. [17] Bu hadislerden hareketle Evzâî, İshak b. Râhûye ve Ahmed b. Hanbel gibi hukukçular, ganimet malını ça­lan kişinin binek hayvanı ve silâhı dışın­daki bütün eşyasının, Evzâî’den gelen bir başka görüşte üzerindeki elbisesiyle atının eyer ve semeri dışında bütün eş­yasının yakılacağını, çaldığı malın ise ya­kılmayacağını söylemişlerdir. Ancak bu hadislerin sıhhatine ve kendisinden da­ha kuvvetli delillerle çatışamayacağına dair görüşler de dikkate alınırsa, gerek özel olarak gulül konusundaki hadis ve uygulamalardan gerekse suç-ceza den­gesi, mal israf ve itlafı gibi konularda nas’lardan çıkarılan genel ilkelerden ha­reketle, ganimet malını alan kişinin eş­yasının yakılmasının gerekli olmadığı sonucuna varmak mümkündür.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), Hayber Savaşı sırasında ölen bir kişinin gulül’de bulunduğunu haber vermiş, ashab-ı kiram o kişinin eşyasını araştırarak bunların içinde Yahudi bon­cukları bulmuş, fakat Rasûl-i Ekrem onun eşyasını yaktırmamıştır. [18] Bu sebeple başta İmam-ı Azam Ebu Hanîfe, Mâlik, Leys b. Sa’d ve Şâfıî olmak üzere İslâm hu­kukçularının çoğunluğu bu durumda mal­ların yakılmayacağını; ayrıca Leys, Şafiî ve Dâvûd ez-Zâhirî o kişinin ancak gulül’ün yasaklandığını bilmesi halinde ce­zalandırılacağını söylemişlerdir. Bu du­rumda, ganimet malını çalan kimseden çaldığı malın geri alınması veya tazmin ettirilmesi, ona uslandırıcı bir cezanın (ta’zîr) verilmesi ve ganimetten mahrum edilmesi, cezalandırmada caydırıcılık il­kesine daha uygun bir şekil olmalıdır. [19]

İslâm hukukçuları, gulül yapan kimse­nin mümkünse aldığı bütün malları ganimetler dağıtılmadan önce iade etmesinin gerektiği, böyle bir davranışın ise onun için tövbe ve günahtan kurtuluş olduğu konusunda birleşmişler, ancak askerin dağılması ve onlara ulaşamaması halinde nasıl davranacağı konusunda ihtilâf et­mişlerdir. Aralarında Ubâde b. Sâmit, Muâviye, Hasan-ı Basrî, Zührî, Mâlik, Leys, Evzâî ve Ahmed b. Hanbel gibi âlimlerin bulunduğu bir grup onun beşte birini devlet başkanına vermesi, geri kalanını ise tasadduk etmesi gerektiğini ileri sür­müştür.

Buna karşılık Şafiî, başkasının malını tasadduk etmenin caiz görülme­diği noktasından hareketle bu kişinin böyle bir harekette bulunma hakkının olmadığını ve onu devlete iade etmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak bu tartış­manın, gulülden ziyade buluntu malın (lukata) tanımı, ilânı ve sahibinin buluna­maması halinde tasadduk edilmesi konu­larındaki ihtilâfların bir sonucu olduğu görülmektedir.

Ganimetten çalınan mal, hırsızlık haddinin (ceza) uygulanması için şart olan nisaba ulaşmış veya gulül yapan kimse gani­metler arasında bulunan bir cariyeye te­cavüz etmişse bu kişiye hırsızlık veya zina haddinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda İslâm hukukçuları ihti­lâf etmişlerdir. Çoğunluk, gulül yapan kimsenin söz konusu ganimette hakkı olmasını, diğer bir ifadeyle mülkiyet şüp­hesi bulunmasını gerekçe göstererek ve hadlerin şüpheyle sakıt olması ilkesini dikkate alarak bu durumda had cezala­rının uygulanmayacağı, kendisine ta’zîren bir ceza verileceği görüşündedir.

Ganimet Malından Yemek Gulül Değildir

İbn-i Ömer (r.a.)’dan gelen bir rivayette, ‘Biz savaşlarımızda bal, üzüm alıyorduk ve taksim edilmeden yiyorduk’ [20] denilmektedir.


Hasan, Allah Rasûlü’nün ashabı herhangi bir şehri veya kaleyi fethettiklerinde, un, yağ, bal vs.den yerlerdi’ demiştir. [21]

Dört mezhep imamları, dağıtımı yapılmadan önce ganimet mallarından yemenin caiz olduğuna ittifak etmişlerdir.

Âlimlerin büyük çoğunluğu ganimet alanların, aldıkları ganimetten yiyecek maddelerinden yemelerinin, aynı şekilde aldıkları hayvan yemlerinden de dağılımından önce veya sonra, imamın izni dâhilinde veya haricinde kullanmalarının caiz olduğu görüşündedir.

Yine âlimler kullanımı hemen gerekli olmasa dahi alınmasına cevaz vermişlerdir.

Yine aynı şekilde hayvanlarına binilmesine, elbiselerinin giyilmesine ve silahlarının kullanılmasına ve harpten sonra geri iade edilmesine cevaz vermişlerdir.

Ganimet Malından Yemek İçin Emir’den İzin Almak Gerekmez

lyaz (r.a.) bu konuda şöyle demiştir: ‘Ulema, Müslümanlar daru’l-harpte oldukları sürece ihtiyaçları kadar harbîlerin (Müslümanlarla savaşanların) yiyeceklerinden yemelerinin caiz olduğu üzere ‘icma’ ettiklerini, Zührî’den başka, İmam (Halife)’den izin almanın gerekliliğini şart koşanın olmadığını söylemiştir.

Yine âlimlerin çoğunluğu, ganimet olarak alınan yiyecek maddelerinin dar-ı İslâm’a götürülmemesi, terk edilmesi gerektiği ve Daru’l-harpte de onlardan herhangi bir şeyin satılmasının caiz olmadığı üzere ittifak etmişlerdir.

Hayvanlara binilmesi, elbiselerin giyinilmesi, silahların kullanılması taksim yapılmadan ve izin almadan caizdir. İhtiyaç hissedildiğinde hayvanlara binilmesi ve elbiselerin kullanılması eşyaların dağıtımı yapılmadan ve izin istenmeden caizdir.

Evzaî, ihtiyaç hissedildiğinde şartını koşmuştur. [22] İhtiyacın gerekli olması şartı ise bir hadis-i şeriften çıkarılmıştır. Allah Rasûlü (s.a.v.) bu hadiste şöyle buyuruyor:
“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ganimet mallarından bir hayvan alarak ona binmesin. Eğer alıp kullandı ise bile onu ganimet mallarına geri çevirsin. Elbise içinde aynı şeyi söyledi.” [23] Ebu Davud, bu hadisi ihtiyaç olmama halinde almıştır... İhtiyaç halinde ise, eşyaların kullanımında herhangi bir beis veya zorluğun olmadığını söylemiştir.

Hidaye’de; Daru’l-harpte askerlerin hayvanlarını yemlemesinde ve yiyecek cinsinden buldukları maddeleri yemelerinde, Allah Rasûlünün (s.a.v.) Hayber’de aldıkları yiyeceklerle ilgili;
“Onlardan yiyiniz, hayvanlarınızı yemleyiniz, ama götürmeyiniz.” hadisini delil göstererek cevaz vermiştir.

Aynı şekilde ihtiyaç hissedildiğinde aldıkları odunları kullanmaları, silah cinsinden buldukları ile savaşmaları, yağlardan ihtiyaç dâhilinde dağıtım yapılmadan yemelerinde herhangi bir sakınca görülmemiştir.

Bunlardan herhangi bir şeyi satmaları veya kendilerine mal edinmeleri caiz değildir. Elbise dünya metaından ihtiyacın dışında taksimden önce faydalanmak ise mekruhtur.

Yiyeceği Kendisine Ait Yapıp Başkalarına Vermemek Caiz Değildir

Mücahidlerden bazılarının, yiyecek olarak alınan ganimetleri zorla alarak, diğerlerini ondan mahrum etmesi caiz değildir.

Ebu Davud, Ebu Lübeyd (r.a.)’den rivayet ederek şöyle dedi: ‘Abdurrahman b. Semre ile Kabil’de idik. Mücahidlerden bazıları alınan ganimet mallarını yağmaladılar. Bir kişi kalktı ve şöyle dedi: ‘Rasûlullah (s.a.v.)’in yağmalamayı yasakladığım kendisinden işittim. Sonra bu yağmalamayı yapanlar aldıkları şeyleri geri iade ettiler. O da onlara taksim etti.’

Daru’l-Harpte Yemek İçin Hayvanların Kesilmesi Caizdir

Mezhep imamlarının dördü de Darü’l-harpte hem yemek hem de yem olarak kullanılması için hayvanların kesilebileceği üzerinde ittifak ettiler. Yalnız imam Şafii zaruret halini şart koşmuştur.

Hanefi’lerde ise; Siyer el-Sağir’de, ‘Zaruretlere kıyasen ihtiyaç hissedildiği takdirde alınması’ şartı, Siyer el-Kebir’de ise istihsan olarak böyle bir şartın olmadığı konusunda Muhammed İbni Hasan’dan değişik rivayetler olmuştur.

Silah, At ve İlaç Kullanımında İhtiyaç Şartı Vardır

Hanefilerden İbni Hümam ‘Silahın kırılması veya atın ölmesi’ gerekçesiyle silah, at veya ilacın kullanılmasında ihtiyaç şartının olması gerektiğini zikretmiştir.

Fakat eğer kişi silahını veya atını kendine saklayıp, kullanmak maksadıyla ganimet mallarından silah veya at gibi şeyleri taksimden önce alacak otursa bu caiz olmaz. Eğer bunu yapmışsa günaha girmiş olur. Fakat bunları tazmin etmesi gerekmez.

Fakihlerin dördü de Daru’l-İslâm’a ulaşıldığında yanlarında bulunan ganimet yemeklerinden arta kalanının geri verilmesinin vacip olduğu üzerinde ihtilaf etmişlerdir.

Yiyecekler çok ise geri verilmesi lazımdır. Az olursa; Malik’e göre; o geri verilmez. Bu İmam Ahmet’den bir rivayet ve Safirin de bir görüşüdür. Hanefiler ise; o geri verilir dediler. Bu da Ahmed’den bir rivayettir.

[11]  Mâide sûresi, 5/64; A’râf sûresi, 7/43, 157.

[12]  Buharî, Cihad, 190; Ebu Davud, Cihad, 133, 134; İbn Mâce, Cihad, 24; Nesâî, Zekât, 48.

[13]  Âl-i İmrân sûresi, 3/161.

[14]  Buharî, Hibe, 17, Ahkâm, 24, 41, Hiyel, 15.

[15]  Ebu Davud, İmâre, 10.

[16] Müsned, II, 184; İbn Mâce, Cihâd, 34.

[17] Ebu Davud, Cihad, 135; Şevkâ­nî, VII, 342.

[18]  İbn Mâce, Cihâd, 34; Ebu Davud, Cihad, 143.

[19]  Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.

[20]  Buharî.

[21]  Kurtubî, 4/258.

[22]  Fethül Bari, 6/265.

[23]  Ebu Davud.

1 yorum

Betway | The most comprehensive online baccarat website
This site 메리트 카지노 is owned by Caesars Entertainment Inc. and owned by the Maltese Gaming Authority. Play online 바카라 사이트 baccarat or other games at 바카라 Caesars Casino.


EmoticonEmoticon