İSRAİL NE YAPMAK İSTİYOR?
İkinci Cihan Harbinin sonunda Hitler mağduru Yahudiler İngiltere ve ABD’nin desteklemesi ile BM tarafından Filistin topraklarında İsrail Devleti kuruldu. Dünyadaki Yahudilerin bölgeye gelmeleri ve bu devlete maddi, manevi katkıda bulunması istendi. Ve bu husus büyük ölçüde gerçekleşti.
Geçen 55 yıl içinde İsrail Devleti bulunduğu bölgede kalıcı hakimiyetini tesis etmek ve güvenliğini sağlamak için bölge ülkeleri ile devamlı savaş hali yaşıyor. Bölgeyi istikrarsızlaşan İsrail Silahlı Kuvvetlerine dayanarak ayakta kalmaya çalışıyor.
ABD, Ortadoğu bölgesindeki çıkarları için en önemli müttefiki olan İsrail’i daima desteklemiştir. İsrail lobisi, ABD yönetiminde her zaman etkili olmuştur. ABD ekonomisinin önemli bir bölümünü kontrol eden Yahudiler vasıtasıyla İsrail, kurulduğu 1948 yılından itibarenAmerikan halkını kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmemiştir.
İsrail-ABD ilişkileri gizli değildir. Bu ilişkilerin nasıl yürütüldüğünü anlatan pek çok kitap ve binlerce bilimsel makale kaleme alınmıştır.
Amerikanın içindeki ADL, AIPAC ve JDL gibi önemli Yahudi lobileri İsrail’in çıkarları için bu ülkede yıllardır her tür istihbaratı elde etmeye, rüşvet hatta gerekirse cinayet ve teröre de başvurmuşlardır.
Özellikle ADL adındaki Yahudi lobi kuruluşu yıllardır İsrail’in Amerikanın kanını nasıl emdiği ortaya çıkmasın diye akla gelebilecek her türlü yalan propagandayı ve politik kampanyayı kullanmıştır. ADL İsrail’in çıkarlarına aykırı bulduğu her şahsın telefonlarını dinleyebilecek kadar ileri gitmiş ve hakkında açılan tazminat davalarında bugüne kadar 10 milyon dolar kaybetmesine rağmen bu eylemleri sürdürmüştür.
Bu Yahudi örgütleri o kadar etkilidir ki, Hz.İsa ile ilgili bir film çekmek isteyen Mel Gibson, filmde Yahudilerin Hz.İsayı Romalılara ele vermesi gösteriliyor diye aldığı tehditlerden neredeyse sanat yaşamını bırakacak hale getirildiğini açıklamıştır.
11 Eylül sonrasında özgürlükler ülkesi olarak bilinen Amerika’da halkın o güne kadar tanımadığı ve alışık olmadığı sıkı kuralları ve anti-terör yasaları denen din ve inanç özgürlüğüne kadar her işe burnunu sokan yasaların çıkartılmasının ardında da bu örgütlerin olduğu söylenmektedir.
Musevilik dışında bütün dinlere saygısız olan bu örgütler İslamiyet kadar Hıristiyanlığa da saldırmayı kendilerine görev edinmişlerdir. Her iki semavi dini her platformda aşağılayacak tutum ve davranışları bilinçli olarak sergilemekten çekinmemektedirler.
Yahudi örgütleri arasında en fanatik olarak bilineni JDL’ dir. JDL; en tehlikeli terörist örgütler içinde FBI listesinde daima baş sırayı korumuştur. Pek çok şiddet, kundakçılık, bombalama, tehdit ve adam kaçırma olayına karışan bu örgüt üyelerine hiçbir ABD yetkilisi dokunamamaktadır.
Siyaset alanında ise AIPAC çok etkilidir. Pek çok politikacının seçimlerde seçilip seçilemeyeceği, seçilmiş ise bu görevde devamlı kalıp kalmayacağı bu örgütle iyi geçinip geçinmediğine bağlıdır. Eğer herhangi bir siyasetçi Yahudilerin veya İsrail Yönetiminin aleyhine bir görüş bildirirse, örgütün onun seçim yenilgisi için elindeki bütün medya ve finans imkanlarını kullanacağını bütün ABD siyasetçileri bilmektedir.
Kısaca özetleyecek olursak, Amerikan siyasi sistemi içinde Amerikalıların değil, ABD içinde finans, basın, petrol, ve silah sanayii gibi dalları kontrol eden Yahudi lobicilerinin, yani bir bakıma İsrail’in daha etkin rol oynadığını söyleyebiliriz.
Aslında birbiri ile yakın dost ve müttefik gibi görülen Amerika-İsrail dostluğunun kamuoyuna yansıdığı gibi olmadığı görülmektedir. Bu konuda ibrenin daima İsrail’den yana olduğunu gösteren pek çok misal rafları süsleyen kitaplarda mevcuttur.
Adamlar oyunlarını çok açık oynuyorlar. Çok ta cesurlar ve kendilerini gizlemek gibi bir çabaları da yok. Bütün global örgütlenmeleri kullandıklarının da saklamıyorlar.
İsrail, kurulduğu 1948 yılından itibaren kendisini çevreleyen bölge ülkeleri ile savaş içinde yaşamaktadır. Dünyanın dört bir yanından gelerek 55 yıldır Ortadoğu’yu vatan edinen İsrail halkı yaşadığı terör ortamından dolayı devamlı huzursuz ve rahatsızdır.
Çünkü bütün komşuları ile sürekli savaş halinde olan bir ülkenin insanlarının psikolojilerinin normal olması düşünülemez. Her gün nerede ne zaman karşılaşılacağı belli olmayan intihar eylemleri ile çok sayıda İsrailli yaşamını yitirmekte veya sakat kalmaktadır. Her saldırıya misli ile askeri güç kullanarak karşı koymayı kural haline getiren İsrail’in düşmanları bu şekilde giderek artmaktadır.
İsrail, bütün dünya Yahudilerini aynen Vatikan’da kendini dünya Hıristiyanlarının lideri gibi gören Papalık benzeri kendi vatandaşı gibi görmektedir. Aslında bu uygulaması ile kendi dindaşlarına da en büyük kötülüğü yapmakta ve onları potansiyel tehdit haline getirmektedir.
Geçtiğimiz hafta Türkiye’deki Türk vatandaşı Yahudilerin ibadet yerlerinde yapılan saldırıyı kendilerine yapılmış gibi görmeleri ve böyle davranmaları çok ise yanlıştır. 55 yıldır bütün dünyadan göç alarak büyüyen ve maddi yardım alarak güçlenen İsrail bugün çok güçlü görülmesine rağmen adeta bütün dünya tarafından kuşatılmış gibidir. İsrail’e gelen göçlerin tersine döneceği günler gelmiştir. Baskı, terör, yıldırma veya maddi imkan sağlayarak beyinleri yönlendirme döneminin dünyanın globalleştiği bir çağda daha uzun süre devam etmesi mümkün görülmemektedir.
Ortadoğu’da yaşamak istiyorlarsa bunu silah ve baskı ile değil, çok daha bilimsel ve insancıl yollarla yapmaları zamanı gelmiştir. Kendine has bir devlet yapılanması olan İsrail’in bugün sadece düşmanları vardır. Müttefikleri değil, kendileri ile müttefik olmaya zorladıkları daha büyük düşmanları vardır.
En yakın dostlarını dahi düşman olarak gören ülkelerin ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar tarih içinde devamlılık sağladıkları bugüne kadar görülmemiştir.
Türkiye olarak bu ülke olan ilişkilerimize çok dikkat etmeliyiz.
Milli çıkarlarımız bu bölgenin sulh, sükun ve huzur içinde olmasını gerektirmektedir. Bunu bozan ülkelerle nereye kadar işbirliği yapılabileceğini bir kere daha gözden geçirmek zamanının geldiğini değerlendiriyorum.
Dr.Tahir Tamer Kumkale'nin bu yazısı 23 KASIM 2003 Tarihli Önce VATAN Gazetesinde yayımlanmıştır.
ABD’nin Ortadoğu Politikası İsrail Lobisi Tarafından mı Belirleniyor?
İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısının iki haftayı doldurmasının ardından ABD Dışişleri Bakanı Condaleeza Rice, Olmert ile yaptığı görüşmeden sonra “Yeni Ortadoğu için artık zaman geldi” açıklamasında bulunmuş, İsrail’in saldırılarından Hamas ve Hizbullah’ı sorumlu tutmuştu.
ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın bu sözleri, dikkatleri Amerikan Silahlı Kuvvetleri dergisinin Temmuz sayısında yayınlanan haritaya çevirmişti. Harita; Türkiye’nin doğusunu içine alan ve Suriye, Irak ve İran’ın da bir kısmını kapsayan toprakları “Özgür Kürdistan” olarak göstermişti.
Güney Irak, Sünniler ve Şiiler arasında paylaştırılmış; Suudi Arabistan, Afganistan, Pakistan, İran, Suriye ve Irak toprak kaybetmişti. Mekke’de ise Vatikan benzeri Kutsal İslam Devleti’nin kurulmasını öngören harita bölge ülkelerinin tepkisine neden olmuştu.
Tüm bu yaşanan gelişmeler, Ortadoğu’da sürmekte olan savaşta taşeronun kim olduğu tartışmasını beraberinde getirdi. Bölgenin sınırlarının değişmesini öngören planların arkasındaki güç İsrail mi, Amerika mı?
ABD planladığı Ortadoğu’yu İsrail eliyle mi kuruyordu? Yani İsrail Amerika’nın taşeronu muydu?
Yoksa tam tersine ABD İsrail’in ebedi destekçisi mi?
Tam bu süreçte John Mearsheimer ve Stephen Walt’ın kaleme aldığı “ABD’nin Ortadoğu Politikası İsrail Lobisi Tarafından mı Belirleniyor?” başlıklı makale Batıda da böyle bir tartışmanın alevlenmesine neden oldu.
Yazarlar makalelerinde İsrail lobisinin Amerika’daki gücünün önemli boyutlarda olduğunu ve ABD’nin İsrail’e yaptığı desteğin kendi çıkarlarına uygun olmadığı sonucuna varmışlardı.
Gerçekten de ABD kuruluşundan bu yana İsrail’e verdiği koşulsuz desteği, İsrail’in güvenlik ihtiyacına göre mi belirlemektedir? Yani Ortadoğu’da yaşanan işgaller tamamen İsrail’in önünü açmak için midir?
Büyük Ortadoğu Projesi mi, Büyük İsrail Projesi mi?
Türkiye’deki bir kısım yazar ve çizere göre Büyük Ortadoğu Projesi aslında Büyük İsrail Projesi. Bu tespitin en hararetli savunucusu ise Yeniçağ gazetesi. Yeniçağ gazetesine göre Büyük Ortadoğu Projesi denilen planın fikir babası İsrail. Örneğin Aslan Bulut, Condaleezza Rice’ın aslında “Büyük İsrail Devleti’ni kurmanın zamanı geldi” demek istediğini düşünüyor. Planın MOSSAD tarafından hazırlandığını belirtiyor.
Yine benzer şekildeki yorumlar Zaman ve Vakit gazetelerinden geliyor. Ahmet Varol’a göre İsrail ne zaman Araplar tarafından köşeye sıkıştırılırsa yardımına ABD koşuyor ve yeni bir plan ortaya atılıyor.
Ali Bulaç’a göre ise Rice’ın açıklamalarını İsrail’in cehenneme çevirdiği Beyrut’ta yapması oldukça anlamlı!
Bu tezler yalnızca gericilerin değil, bunların dışında farklı kesimlerin de dillendirdiği tespitler olarak karşımıza çıkıyor.
Örneğin ünlü komplo yazarı Yalçın Doğan’ın tespitleri de farklı değil. Ona göre Lübnan’a saldırı, fikir babalığını İsrail’in yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamanın ilk adımı.
Tüm bu tezleri alt alta koyduğumuzda ABD’nin tüm dış politikasını İsrail’in güvenliğini sağlamak üzere belirlediğini, ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik saldırılarının ise İsrail lobisi tarafından planlandığı sonucuna varıyoruz. Yani 3 milyonluk Yahudi devleti o kadar güçlüdür ki, Ortadoğu’nun sınırlarını değiştirmeye kalkmıştır, bunun içinde Amerika Birleşik Devletleri’ni lobi faaliyetiyle ele geçirip Büyük Ortadoğu Projesi’ni hazırlatmıştır. Condaleezza Rice’ın son olarak dile getirdiği Yeni Ortadoğu Projesi ise Arap ulusal varlığına karşı İsrail’in geliştirdiği son plandır. Fikir babası İsrail, uygulamaya koyan Amerika Birleşik Devletleri!
Büyük İsrail Projesi Değil, ABD’nin 2. İsrail (Kürdistan) Projesi
Gerçekte ise bunlar sanal varsayımlardır. Çünkü Afganistan’la başlayan, Irak ve Lübnan işgalleri ile devam eden sömürgeci saldırıyı ele aldığımızda başka bir gerçek ortaya çıkmaktadır.
Ortadoğu’nun haritası gerçekten de değiştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak değişen haritada ortaya çıkan Büyük İsrail değil, Büyük Kürdistan’dır. Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin yayınladığı son haritada yoktan ortaya çıkan devlet, mevcut Türkiye, İran, Suriye ve Irak topraklarında kurulması düşünülen Kürt devletidir. İsrail ise haritada toprak kaybeden ülkeler arasındadır. İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve 1967 öncesi sınırlara geri çekilmesi önerilmektedir. Büyük İsrail tespitlerinin aksine İsrail toprak kaybetmektedir.
Çünkü Ortadoğu, İsrail için dikensiz gül bahçesi değildir. Özellikle Arap ulusal direnişi İsrail için büyük bir engeldir. ABD devletini lobi faaliyetiyle ele geçirebilen, Amerikan dış politikasını kendi emelleri için yönlendirebilen o çok güçlü İsrail, kurulduğundan bu yana Arap direnişini ortadan kaldıramamıştır. Demek ki varsayıldığının aksine ortada çok güçlü bir İsrail yoktur ve ortada Büyük İsrail diye bir olgu bulunmamaktadır.
Aksine, emperyalistler de Arap varlığına karşı Büyük İsrail devleti yaratamayacaklarını bilmektedirler. Onlar için İsrail güvenilir ancak yetersiz bir müttefiktir. Her şeyden evvel İsrail, bölgenin asli unsuru olan Arapların nefretini kazanmıştır ve etrafı düşman bir Arap deniziyle çevrilidir. Emperyalist yayılmanın önündeki ulusal devletler sadece, kendi güvenliğini bile sağlayamayan İsrail’e dayanarak ortadan kaldırılamayacaktır. Bundan dolayı ABD ikinci bir ajan devlete ihtiyaç duymakta, bölgede işbirlikçi rejimlere dayanmaktadır.
Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin yayınladığı haritada dikkati çekmesi gereken tehlike Kürt devleti olmalıdır. Bölgede İsrail’in ajan bir yapı olarak tehdit olduğu zaten bilinen bir gerçektir. Gerçek tehlike, bu ajan yapının yetersizliği yüzünden emperyalistlerin yaratmaya çalıştığı Kürt devleti ve dayanmaya çalıştığı işbirlikçi Suudi rejimleridir.
Nil’den Fırat’a Yahudi Hayaliyle Savaşmak
Büyük İsrail ise Yahudilerin büyük bir hayalidir. Şeriatçı ve yobaz bir topluluk olan Yahudilere göre, Tanrı Nil’den Fırat’a kadar olan toprakları onlara bahşetmiştir ve bu “Kutsal Topraklar” için savaşmak dini bir vazifedir. Ancak İsrail’in hayalleri ve Yeni Ortadoğu’dan beklentileri üzerinden dış politika yorumu yapmak Yahudilerin saçma sapan dini öğretilerine ortak olmak, onların histeriye dönüşen hayallerine hizmet etmektir.
Ortadoğu saldırısı, İsrail’in çıkarlarını korumak için değil, ABD’nin kısa ve uzun vadeli planlarına uygun olarak başlamıştır. Buna rağmen kendisini, Filistin ile arasına duvar örerek güvende hissedebilen İsrail’in yayılmacı emellerinden bahsetmek anlamsızdır. İsrail, 3 milyonluk nüfusla Nil’den Fırat’a kadar uzanan toprakların ne kadarını doldurabilecek, ne kadarına yayılabilecektir? Yapılan şey, Yahudilerin hayallerinin somut bir gerçek olarak kabul edilmesi ve emperyalist olgunun gözardı edilmesidir.
Bir Türlü Amerikan Düşmanı Olamayanlar, Kolayından İsrail Düşmanı Oluyor!
Emperyalist saldırıyı gözardı ederek hedefi İsrail olarak küçültmek aslında bilinçli bir çarpıtmadır. Amerika Birleşik Devletleri planlarını saklamamakta, açıktan Kürt devletini ilan etmektedir. Her yerde Türkiye’nin güneydoğusunu da kapsayan haritalar yayınlamaktadır. Bu hedefini gerçekleştirmek için Irak’a saldırmakta, diğer taraftan bölgedeki Türk askeri varlığını ortadan kaldırmak için çeşitli komplolara girişmektedir. Türk askerinin başına geçirilen çuval olayı, işte bu Kürt yapılanmasına karşı Türk askerinin vereceği tepkiyi kırmak içindir.
Yıllarca müttefiklik oynayarak Türkiye’nin yanında yer aldığı varsayılan ABD’nin son çıkışları, Türk Milleti’nin tepkisini çekmektedir. ABD’nin Irak’a saldırısı ve Kürtlerle girdiği ilişki Türkiye’de Amerikan karşıtlığını ve Kürt düşmanlığını artırmıştır. En son yayınlanan haritadaki Kürdistan olgusu bu tepkiyi ve nefreti doruk noktasına ulaştırmıştır.
Ancak burada hiç de iyi niyetli olmayan ciddi bir çarpıtma devreye girmektedir. ABD kartını bu kadar açık oynamaktadır. Buna rağmen Türkiye’deki bazı kesimler ise bunları ABD’ye İsrail’in yaptırdığını savunmaktadır. ABD, Ortadoğu’nun sınırlarını değiştireceğini ilan etmektedir, buna rağmen bizim yazar ve çizerlerimiz ABD’nin tüm bunları İsrail’i için yaptığını yazmaktadır.
Örneğin, Aslan Bulut’a göre Kürt devleti de bir Yahudi planıdır ve temelleri MOSSAD tarafından atılmıştır. İsrail ABD’nin verdiği parayla ayakta durmaktadır, dolayısıyla İsrail’e koloni lazımdır. Bu koloni Kürt devleti olacaktır. İsrail bu projesi için NATO’yu kullanmaktadır. Bunun için gereken kaynak, petrol, su ve tarım ürünleridir. Bu kaynak Türkiye’dedir. Bu proje Yahudilerin kontrolündeki Pentagon tarafından yıllar önce hazırlanmıştır. Bu proje Büyük İsrail Projesi’dir ve İsrail’den aldığı talimatı uygulayan emekli bir asker tarafından 4 Temmuz’da yayınlanan haritayla dünyaya duyurulmuştur. Yahudi ağırlıklı ABD yönetiminin emriyle Türk subaylarının başına çuval geçirilmesinin ve Türk askerinin bu coğrafyada istenmemesinin sebebi budur.
Görüldüğü gibi ABD, Kürt kartını bu kadar açık oynarken, birilerinin, “Kürt devletini İsrail kuruyor ve ABD’ye yaptırıyor” diye bağırması, Amerikancılıktan başka bir şey değildir. 300 milyonluk ABD dururken, 3 milyonluk İsrail ile mücadele etmek, bu kesimlerin kökünün ABD ile mücadele eden geleneğe karşı konumlanmalarından gelmektedir. Geçmişte ABD ile mücadele edenlerin karşısına Amerikan silahlarıyla dikilenler, şimdi ise ABD’den nefret eden halkın karşısına satılık kalemleriyle çıkmaktadırlar. Bir türlü ABD düşmanı olamadıklarından, milletin antiemperyalist tepkisini Yahudi düşmanlığına indirgeyerek emperyalizm aklayıcılığı yapmaktadırlar.
Antiemperyalizmden Yoksun İsrail Karşıtlığı Yenilmeye Mahkumdur
Emperyalizmi aklayan bu sapma anlayış son dönemde sıkça işlenmektedir. Bu sayede emperyalist saldırganlık basit bir Yahudi komplosuna indirgenmektedir. Ancak tehlikeli olan, bu sapma anlayışın sadece gerici ve “milliyetçi” çevrelerde tartışılması değil, solda da zemin bulmasıdır. Eğer baş düşman emperyalizm değil Yahudiler olacaksa tüm mücadele şeklinin değişmesinin gerekmesi, ezilenlerin İsrail’le savaşması gerekmektedir. Bu ise yıllardır yapılan bir mücadeledir. Yıllardır ezilen Müslümanlar Yahudilere karşı mücadele etmekte fakat bir sonuç alamamaktadırlar. Yapay İsrail devleti 3 milyonluk nüfusuna rağmen Ortadoğu’dan atılamamaktadır. Yahudiyle savaşan, her kötülüğün ardında Yahudiyi gören ve antiemperyalist-antikapitalist bakış açısını yitirmiş solun da varacağı yer burası olacaktır. Hem yenilgiye mahkum olacak, hem de kendi zeminini kaybederek Şeriatçı olacaktır. Çünkü, Büyük Ortadoğu Projesi’ni Büyük İsrail Projesi olarak yorumlamak Şeriatçılıktır. Türkiye’de bu fikri dillendirerek milliyetçi kesimleri yanıltan merkezin Yeniçağ olması tesadüf değildir. Bunların bu tavrı Şeriatçılıklarından ve Amerikancılıklarından gelmektedir.
Şeriatçılığın geleceği nokta ise iktidarı desteklemektir. Bugün Büyük Ortadoğu Projesi’nin en büyük destekçisi AKP’dir. Şeriatçı partinin konumlandığı yer ABD’nin yanı, dolayısıyla ezilen Müslümanların karşısıdır. Bu ise Amerikan emperyalizmini göz ardı ederek Yahudi düşmanlığı yapmanın geldiği noktayı gösteren en bariz örnektir.
Dün MHP’nin veya Saadet Partisi’nin geldiği noktaya bugün AKP gelmektedir. Çıkarları, ulusal devletlere düşman olan Batının istekleriyle örtüştüğünden Hıristiyan Batı ile dost, Yahudi İsrail’e karşı ise düşmandırlar. Ama Hıristiyan dostluğu onları bir anda Yahudilerle de dost olmaya iter. Dünün Yahudi düşmanları bir anda İsrail’in kucağına oturuverirler.
Antiemperyalist ve Antisiyonist Politika
Ortadoğu’da da benzer bir durum söz konusudur. Yahudilere düşman, ama Hıristiyana dost bir çok Müslüman ülke, emperyalizmle barış içinde yaşamakta, İslam ülkeleri bu fikirler doğrultusunda emperyalizme her geçen gün daha fazla bağlanmaktadır. Şeriatçı Yahudi devletine karşı duyulan öfke, dinsel temelde yükselen hareketleri güçlendirmektedir. Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas, İsrail saldırılarına karşı büyük bir mücadele vermektedir. Ancak burada bu mücadele uzun erimli ve sonuç alıcı bir niteliğe sahip değildir. Örneğin ABD, Lübnan’daki Suriye askeri varlığını Hariri suikastı provokasyonuyla bertaraf ettikten sonra İsrail ordusunu bölgeye sokmuş ve işgal etmiştir. Suriye ise bu noktada direnmeyip geri çekilerek hem kendi elini zayıflatmış, hem de bölgeyi İsrail’e terk ederek inisiyatifi Hizbullah’ın ele geçirmesine neden olmuştur. Yine Filistin’de de benzer bir durum söz konusudur. Arafat sonrası sol ve laik güçler inisiyatifi Hamas’a terk etmişlerdir. Emperyalizmle mücadele edemeyen solun bıraktığı boşluk Şeriatçı örgütlerce doldurulmuş, sonuçta halk bu mücadeleyi verenlerin peşinden gitmiştir.
Amerika için Hizbullah’la mücadele etmek Suriye ile mücadele etmekten kolaydır. Nitekim Condaleezza Rice’ın son Ortadoğu ziyaretinde gündeme getirdiği Yeni Ortadoğu Projesi’nin temel amacı da bu direniş örgütlerinin silahtan arındırılması ve tasfiyesidir. Bunun için işbirlikçi Arap rejimlerinin desteğini arayan ABD’nin ikinci hedefi ise bölgesel bir Amerikan gücünü buraya yerleştirip Suriye ve İran rejimlerini bertaraf etmektir. Görüldüğü gibi ABD’nin asıl hedefi önce İsrail eliyle, sonrasında ise kendi askeri gücüyle Irak’tan sonra Suriye ve İran devletlerini de parçalamaktır. Bu amaç için bölgede dayanacağı üç unsur vardır: İsrail, Kürtler ve işbirlikçi Arap rejimleri.
Ortadoğu açısından bu mücadelede yok olmamak için yapılacak tek şey, ulus devletler olarak emperyalizme taviz vermeden savaşmaktır. Bölge ülkeleri işbirliği içinde İsrail devletine, Kürt devletine ve Suudi Arabistan’a tavır almalı; ABD’nin bölgede dayandığı kuvvetler tecrit edilmelidir. Türkiye taviz vermiş, Kürt istilasına razı olmuştur. Suriye taviz vermiş, İsrail yayılmacılığına maruz kalmıştır. Verilen tavizler yaklaşan sonu değiştirmediğine, yayınlanan haritalarda ulusal devletlere yer olmadığına göre direnmekten başka çare kalmamaktadır.
Komplocuların iddia ettiklerinin aksine ne İsrail o kadar güçlüdür ne de diğer işbirlikçiler. Ortadoğu’daki gerçek güç ise, binlerce yıllık tarihi olan yerleşik Arap, Fars ve Türk ulusal varlığıdır. İstilacılara karşı verilecek olan savaş, şu ya da bu örgütün değil bu ulusların savaşıdır.
EmoticonEmoticon