RÜYA TABİRLERİ İLMİNİN FAZİLETİ HAKKINDA
Gerçek şu ki; rüya tabirleri ilmi, şerif ve büyük bir ilimdir. Hak Taâla'nın bu ilmi Hz. Yusuf'a (a.s) bağışlamış olduğunu herkes bilir. Nitekim yüce Allah, Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"İşte Yusuf'u, Mısır'da böylece yerleştirdik de ona rüya yormasını öğrettik."[1]
İbn-i Abbas der ki: "Allah'ın peygamberlikten yana Resul-i Ekrem'e (s.a.a) bağışladığı ilk şey, yakın meleklerden birinin rüyada ona 'Ey Muhammed, sana müjdeler olsun! Hak Taâla tüm peygamberler arasından seni seçti, sana gaip ilmini verdi ve seni peygamberlerin sonuncusu yaptı!' deyişi oldu. "Fakat o, Allah'ın resulüdür ve peygamberlerin sonuncusudur."[2]
Peygamberimiz uyandığında gördüğü bu rüyayı Hz. Hatice'ye (s.a) anlattı. Hz. Hatice, 'Ne mutlu sana! Bu rüyada sana hayır ve gelecek vardır!' dedi. Peygamberimiz Miraç Gecesi'nden sonra bir rüya daha gördü. "Ant olsun ki, Allah, Peygamber'in rüyasını doğru çıkardı."[3]
Yine, Allah, Hz. İbrahim'in (a.s) rüyası hakkında, onun dilinden şöyle buyurmaktadır: "Oğulcağızım, ben, rüyamda, seni kesiyorum gördüm."[4]
Rivayet edilir ki bu ilim, Hz. Yusuf'un (a.s) bir mucizesi idi. Dolayısıyla peygamberlerin mucizesi olan bir ilim, elbette ki şerif ve büyük bir ilim olmalıdır.
Abdullah b. Abbas, Süleyman'dan şöyle rivayet eder: "Doğru rüya, Allah'ın, mümin kullarına vahyidir (uyarısıdır). Hayır ve şer ona ulaşmadan önce Allah onu bu yolla uyarır. Böylece dünyanın işvelerine aldanmamasını ve Allah'tan gafil olmamasını sağlar."
Selman Mervî der ki: "Resul-i Ekrem'in (s.a.a), ashabına şöyle buyurduğunu duydum: İçinizden salih bir kimse güzel bir rüya gördüğünde birkaç kez "Eûzu billâhi mineşşeytânirracîm" (Kovulmuş/ taşlanmış şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım) desin ve gördüğü rüyayı kimseye söylemesin. Böylece ona hiçbir zarar gelmez."
Müminlerin Emiri İmam Ali'den (a.s) rivayet edilir ki; "Mümin bir kimse rüya gördüğünde onun tabirini bilmeli, böylece ondan iyi bir şekilde faydalanmalı; kötü rüya gördüğünde de dua, ibadet ve sadakayla onun kötü sonuçlarından korunmalıdır."
İbn-i Sîrin der ki: "Kim bu ilmin tüm aşamalarını elde ederse, bütün ilimlere sahip olur. Zira aradığı her ilmin kökeni bu ilim gibi çok çeşitli değildir; bu ilim kıyas üzere tabir edilmez, yöntemi güzeldir. Her ilimde bir metot vardır, ama bu ilmin aslı insanların değeri, dindarlığı, astrolojideki halleri ve farklı zamanlardaki doğum tarihleriyle alakalıdır.
Görülen rüya bazen aynına yorulur, bazen asla bakılır; bazen kadın için yorulur, bazen erkek için; bazen de karışık (anlamsız) rüyalardan oluşur. Bilinmelidir ki her ilim ehli, bir başka ilme ihtiyaç duymaz. Ancak rüya tabircisi, mutlaka Kurân tabiri ilmini, Peygamber efendimizin (s.a.a) bu alandaki sözlerini, Arap olan veya olmayan bütün tabircilerin yorumlarını, şiirleri, halk dilini vb. şeyleri bilmek zorundadır. İleri görüşlü ve arif olmalıdır. İnsanların hallerine ve şekline (onları simalarından okumaya) vakıf olmalı, yorumla ilgili esasları çok iyi bilmelidir. Bununla birlikte ilahî tevfikten ve Allah'ın kereminden nasibini almış olmalı, Allah'a yönelmeli, doğru ve sevaptan öteye bir şeyi dilinde barındırmamalıdır.
Yüce Allah'tan isterim ki, bizlerde olan bu ilmi, mayası günahlardan, çirkin sözlerden ve haram lokmadan arı olan kimselere inayet etsin. Kim böyle bir yapıya sahip olursa, Allah da ona bu tevfiki verir. Bu bağlamda onu peygamberlerin varisi kılar…"
UYKU NEDİR?
Hekimlere göre uykunun nedeni, yemek yedikten sonra bedende oluşan ılık buharların beyne doğru yükselmesidir. Bu buharların iki faydası vardır: Birincisi, bütün duyu organları ve bedenin tamamı dinlenir. İkincisi, alınan besinler hazmedilir. Tabirciler bu tür uykuya "doğal uyku" adını verir.
Bazı hekimlere göre, rüya, ruhun duyularla boğuşmasıdır. Yine bazılarına göre de rüya, beyinsel ve doğal bir eylemdir. Şöyle ki, hayal etme, düşünme vb. güçler uyurken artar. Bu güçler ruhun bir çeşit faaliyetidir ve beyinle alakalıdır. Nitekim uzun bir süre mütalaa eden ve az uyuyan kimsenin beynine sıcaklık ve kuruluk galip gelir ve böylece ruh, bedenin sıkı çalışması sonucu yorgun düşer. Bu da o kimsenin hastalanmasına neden olur. Bu nedenle hastalanan bir kimse menekşe yağı, nilüfer yağı vb. gibi doğal yapısı serin olan maddelerle tedavi edilmelidir.
RÜYA ÇEŞİTLERİ VE RÜYANIN İLGİNÇ YANLARI
Abdullah b. Abbas, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Rüya üç kısımdır: Bazıları Allah'tandır, hayatlarıyla ilgili insanlara müjde verir; bazıları şeytandandır, insanları ümitsizliğe düşürür ve bazıları da karmaşık (anlamsız) rüyalardır."
Danyal (a.s): Rüya, hakikatte iki çeşittir: Biri, içinde bulunulan vaziyetten haber verir; diğeri, işlerin akıbetini bildirir. Bu iki asıl da dörde ayrılır: Emredici rüya, alıkoyucu rüya, korkutucu rüya ve müjdeleyici rüya.
İmam Cafer Sadık (a.s): Rüyalar üç kısımdır: Muhkem (içeriği belli olan) rüyalar, müteşabih (yoruma ihtiyaç duyulan) rüyalar ve karmaşık (anlamsız) rüyalar. Karmaşık rüyaları dört grup insan görür: Yapısı gereği fesada elverişli kimseler; sarhoş olarak uyuyanlar; patlıcan, tuz, mercimek, turşu vb. gibi hazmı güç yiyecekler yiyenler ve henüz ergenlik çağına girmeyen çocuklar.
İbn-i Sîrîn: Rüya iki kısımdır:
1-Muhkem rüyalar: Bunlar, doğru ve yalancı olmak üzere ikiye ayrılır.
2-Karmaşık rüyalar: Bunlar da üç çeşittir. Birincisi, doğal yapının üstün gelmesinden; ikincisi, şeytanın cilvelerinden; üçüncüsü de insanın kendi nefsindendir.
Kirmanî: Rüya üç kısımdır:
1-Allah tarafından müjde niteliği taşıyan rüyalar.
2-Şeytanın insanlara vesvese ettiği rüyalar.
3-İnsanın kendi yaptıklarıyla ilgili (sayıklama vb.) rüyalar.
İnsana doğru rüyayı Allah'ın mukarreb (yakın) meleklerinden biri gösterir. Bu melek, insana, yaptığı veya yapacağı günahlar konusunda uyarıda bulunmak için Levh-i Mahfuz'dan gelir. Rüyanın onun üzerindeki kötü etkisi ortadan kalkıncaya kadar insanın Allah'a sığınmasını ve O'ndan çekinmesini sağlar. Veyahut da hayırlı ise, hayrını çabucak ona ulaştırır. Bu nedenledir ki, rüya görüp de rüyasını unutanlara 'Eğer unuttuysan tövbe et!' derler. Çünkü bu rüyayı sana gösteren Levh-i Mahfuz'dan gelen bir melektir."
Cabir: Rüya iki kısımdır: Doğru rüya ve yalancı rüya. Doğru rüya da üç kısımdır: Müjdeleyici, korkutucu ve ilham verici rüya:
1-Müjdeleyici rüya: İnsanın hayatında karşılaşacağı olayları haber vermesi için Allah'ın Levh-i Mahfuz'dan görevlendirdiği bir meleğin gösterdiği rüyalardır. Buna göre, bir kimseye o melek aracılığıyla Allah'tan dünya ve ahiret işlerine yönelik müjde gelirse bu, iki şey içindir: Birincisi, Müslümanların ibret alması için; ikincisi, kıyamet gününde kâfirlerden yana hücceti tamamlamak için.
2-Korkutucu rüya: Allah tarafından görevlendirilen meleğin günaha neden olan yolları gösterdiği ve onu bu yollar konusunda uyardığı rüyalardır.
3-İlham niteliği taşıyan rüya ise, aynı meleğin, Allah kuluna iyilik, itaat, kulluk, zulümden kaçınma, günahlardan uzak durma ve günahlardan yana tövbe etme yollarını gösterdiği yollardır. Nitekim yüce Allah, Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Ey müminler, topluca Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz."[5]
Yalancı rüya da üç kısımdır: İlki himmet, ikincisi illet, üçüncüsü de şeytandan olan (karmaşık) rüyalardır. Himmet; insanın uyanıkken düşündüğünü rüyada görmesidir. Bu rüyanın aslı olmadığı gibi tabiri de yoktur. İllet; insanın, bedenindeki herhangi bir hastalığın şiddetiyle rüyada inlemesi veya sayıklamasıdır. Bu tür rüyalar da asılsız ve tabiri olmayan rüyalardır. Nitekim Allah, Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Onlar, bu, karmaşık ve aslı olmayan bir rüyadır; biz bunun gibi boş rüyaları yormayı bilmeyiz, dediler."[6]
İmam Ali (a.s), rüya konusunda şöyle buyurmuştur: "Âlemlerin rabbi Allah'ın yarattığı ilginç şeylerden biri de rüya ve rüyada görülen iyilik veya kötülüklerdir."
İbn-i Sîrîn: Rüyanın ilginç yanlarından biri şudur ki; rüya sahibi rüyasında hayır ve esenlik ya da şer ve bela görür, sonra da aynıyla uyanıkken karşılaşır. Bir diğeri de, bazı insanlar rüyada rüya sahibine görünür ve rüya sahibi uyandığında o insanla karşılaşır. Bir diğer garip yanı da şudur ki; bazı cahiller rüyada öylesine hekimâne sözler öğrenip söyleyebilirler ki hiçbir âlim onlar kadar hikmetli bir söz söylememiş olabilir.
Cabir: Rüyanın gizemli yanlarından biri de şudur ki; rüya sahibi, rüyasında yabancı lügatlerden bahseder, onları açıklar, tefsir eder ancak uyandığında onun ne anlama geldiğini bilmez.
Kirmanî: Rüyanın gizemli yanlarından biri de şudur ki; insan rüyasında bir şey görür, uyandığında da o şey tıpkı rüyasında gördüğü gibi başına gelir.
NEFİS VE RUH
Allah-u Taâla Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Allah, ölmekte olan canları alır, ölmeyenleri de uykularında (bedenlerinden alıp kendilerinden geçirir); sonra ölümüne hükmettiğini yanında tutar, ötekilerini de belli bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır."[7]
Nefis ve ruh konusunda âlimler ve hekimler arasında görüş ayrılığı vardır. Bazı tabircilere göre, her ikisi de aynı şeydir; yani ikisi de candır. Buna delil olarak da şöyle derler: "Nefis, Arapçada sekiz manalı bir kelimedir. Can, ten, kan, su, semereli, himmet, varlık, beklenti. Ruh da on iki manalı bir kelimedir: Can, rüzgâr esintisi, Allah kelamı, Cebrail, Allah'ın rahmeti, vahiy, ferahlık, büyü, Hz. İsa, ölümsüz hayat, farklı özelliğe sahip bir melek ve aynı özelliğe sahip melekler topluluğu. Buna göre rüyanın "can" tarafından görüldüğü söylenir. Can, bedenden çıkarak Allah'ın izniyle gökyüzüne yükselir, gördüğü ve işittiği her şeyi öğrenir ve tekrar bedenine geri döner."
Peygamber efendimizden (s.a.a) rivayet edilir ki; "Bir kimse taharetli bir şekilde Allah'ı zikreder ve o halde uyursa, canını gökyüzüne çıkarırlar."
Bazıları, bu sözün gerçeğe aykırı olduğunu savunur. Zira canın bedenden çıktığını varsayarsak, uyuyan bir kimsenin hareket etmesi ve nefes alıp vermesi mümkün olmaz. Uyku hâlinde bu iki eylem de gerçekleştiği için canın bedenden ayrılması söz konusu olamaz.
Hekimlerden bazıları "ruh"un Farsça karşılığının "can" olduğunu ve ruhun gördüğü şeyleri "can"a haber verdiğini savunur. Buna delil olarak da şu benzetmeyi yaparlar: "Can güneşe, ruh da güneş ışığına benzer. Eğer güneş, güneş sistemi içinde yer alıyorsa, ışığı da tüm dünyaya yayılır."
Birtakım felsefecilere göre ise can ve ruh, aklen aynı şeylerdir ve aralarında fark yoktur. Çünkü aklî açıdan birbirlerine olan nispetleri, tıpkı buzun sudan, suyun da buzdan olması gibidir.
Aristoteles'e göre başlangıç noktası nefistir ve ruha oranla daha büyük, daha saygındır. Müslüman ilim ehline göre ise ruh, Allah'ın işlerinden bir iştir. Nitekim Allah, şöyle buyurmaktadır: "Senden Ruh'u sorarlar; de ki: Ruh, Rabbimin bileceği bir iştir."[8]
Biz Müslümanlara göre yüce Rabbimizin ve Peygamber efendimizin (s.a.a) sözlerine inanmak daha önceliklidir. Şimdiye kadar yazdıklarımızdan gaye ise, kitapta hekim ve ehil kimselerin sözlerine de yer vermiş olmak idi. Allah'tan umarız ki bizleri, Peygamber efendimizin (s.a.a) sünnetine ve Ehlibeyt'in (a.s) velayetine hidayet etsin; bizlere başarı ve itaat gücü nasip eylesin.
RÜYALARIN DOĞRULUK DERECESİ
Kirmanî: Kim göreceği rüyanın doğruluk derecesini birtakım işaretlerle öğrenmek isterse, uyumadan önce çok yemek yemesin; ne aç kalacak, ne de tok olacak şekilde yesin; taharetli olarak yatağına girsin, sağ yanına uyusun ve Allah'ı zikretsin. Bu şartlara uyan bir kimsenin rüyası doğru çıkar ve onu unutmaz.
Selman-ı Farsî (r.a) der ki: "Bedevînin biri Resul-i Ekrem'in (s.a.a) yanına gelerek 'Ey Allah'ın resulü, dün gece şöyle bir rüya gördüm' deyip gördüğü karmaşık bir rüyayı anlattı. Peygamberimiz, 'Ey bedevî, dün gece ne yemiştin?' diye sordu. Bedevî, bol miktarda pişmiş hurma yediğini söyleyince Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: Bu rüyanın tabiri yoktur. Zira senin rüyanın sebebi, çok yemek yemektir."
Bazı tabirciler, bu tür şeylerden kaynaklanan rüyaları da tabir ediyorlar ve bu yüzden de yorumları doğru çıkmıyor. Bunun nedeni ise, rüya konusunda titiz davranmamaları ve bu tür ince noktalara dikkat etmemeleridir. Buna göre tabirci, yorumlarının doğru çıkması için rüyayla ilgili bu gibi ince noktalardan gafil olmamalı, rüyasının yorumunu isteyen kimseden gerekli bilgileri almalı ve daha sonra tabir etmelidir.
İbn-i Sîrîn: Bazı insanlar rüya görür ve bu rüyanın kendileriyle alakalı olduğunu sanırlar. Oysaki bu, yakınlarından biri için de geçerli olabilir. Nitekim henüz ergenlik çağına girmeyen bir çocuğun rüyası, anne-babasının yaşantısına yorumlanmaktadır. Bazen de kadının gördüğü rüya, kocasına yorumlanabilir. Allah-u Taâla şöyle buyurur: "Artık kaçın Allah'a, şüphe yok ki ben size, onun tarafından, apaçık bir korkutucuyum."[9] Aynı şekilde, hüküm sürenlerin korkusuyla kaçmak, rüya sahibinin Allah'ın koruması altında olduğuna işarettir. "Kendileri için hoşnut olduğu dinlerini güçlendirecek, korkularını güvene çevirecektir."[10] Bu bağlamda çokça tabir vardır.
DOĞRU VE YALANCI RÜYALAR
Şekil, doğa ve konuşma bakımından insanlar nasıl birbirleriyle benzeşmiyorsa, her insanın ve her bölgenin rüyaları da birbirleriyle benzeşmez.
1-Vücutta kan oranı fazlalaşırsa rüyada bolca et, tatlı, şarap ve kırmızılık görülür; ut, harp vb. çalgı sesleri işitilir. Böyle bir kimse rüyasının yorumunu sorduğunda tabirci ona iyice bakmalıdır. Eğer al yanaklı, bakımlı ve mutlu görünüyorsa ve bu mutluluk, yersiz bir mutluluksa bilinmelidir ki bunun kaynağı vücuttaki kan oranın artmış olmasıdır. Dolayısıyla görülen rüya asılsızdır ve tabir edilmez.
2-Aynı şekilde, insanın doğasına sarılık galebe etmişse, bunun sebebi sarımsak, soğan, biber vb. gibi kuru ve sıcak gıdaların bol miktarda alınmış olmasıdır. Böyle bir kimse rüyasında ateş, lamba, kandil, sıcak veya aşırı soğuk şeyler görür. Bu durumda tabirci onu iyice kontrol etmelidir. Eğer bedeninde sarılık varsa, zayıfsa ve oldukça hareketli biriyse, onunla konuşmalıdır. Bunların neticesinde sarılığın ona galebe ettiğine karar verirse, rüyası asılsızdır ve tabir edilmez.
3-Yine, balgamı artan bir kimse, balgamı artıran yoğurt, süt, ayran vb. gibi şeyler tüketmişse, rüyasında rutubet, yağmur, şimşek, çiy, kar ve bol miktarda beyazlık görür. Bu durumda tabirci onu iyice süzmelidir. Eğer yanakları tombul ve konuşması ağırsa, balgam ona galebe etmiştir ve dolayısıyla rüyası asılsızdır.
4-İnsan bedenine karalığın galebe etmesine neden olan şeyler ise, kavrulmuş sığır eti, turşu, patlıcan vb. gibi karalık veren gıdalardır. Bol miktarda bu gıdaları tüketen bir kimse rüyasında yılan, akrep, karanlık ve oldukça ağır gelen şeyler görür. Bu durumda tabirci onu iyice süzmelidir. Eğer yüzüne karalık çökmüşse ve şaşkın veya endişeliyse, karalık ona galebe etmiştir ve dolayısıyla rüyasının tabiri yoktur.
Tabirci, yukarıda söylenenler konusunda iyice dikkatli olmalı, rüya gören kişiye bu gibi şeyleri sormalıdır. Rüya sahibinde bu dört etkenden biri varsa, tabir etmemeli, yoksa da gerektiği gibi tabir etmelidir.
İbn-i Sîrîn der ki: Eğer âşık ile maşuk birbirlerini rüyada görürlerse veya meslek sahibi bir kimse, mesleğiyle alakalı bir şey görürse, mesela; demirci, rüyasında demircilik yaptığını görürse, tabirci iyice dikkat etmelidir. Rüya sahibinin rüyasını iyice dinlemeli, o gece uyumadan önce ne yediğini ve hangi düşünceyle uyuduğunu sormalı, daha sonra doğru bir biçimde rüyasını tabir etmelidir.
Rüyasında kendisini karların, buzların ve soğuk havanın ortasında gören bir kimse, uyandığında yorganının üzerinde olmadığını veya kendisini hamam vb. gibi yerlerde, bunaltıcı bir sıcaklığın ortasında gören kimse, uyandığında yorganına sıkı sıkı sarıldığını görürse, bilmelidir ki bu tür rüyaların tabiri olmaz. Çünkü bu tür rüyalar, uyku ortamından kaynaklanan rüyalardır. Nitekim doğru bir şekilde uyuyan kimse, bu tür rüyalar görmeyecektir.
Bazen insan rüyasında çeşitli ağrılar çeker, uyandığında da aynı ağrıların bedeninin çeşitli yerlerinde olduğunu görür. Veyahut da rüyasında yaptığını görür ve uyandığında şiddetli bir şekilde idrarı geldiğini hisseder. Bu tür rüyalar asılsız rüyalardır ve tabiri yoktur. Rüya tabirleri ilminde bu tür rüyalara "karışık/karmaşık rüyalar" adı verilir.
ŞAHISLARA GÖRE RÜYALARIN ÖZELLİKLERİ
İbn-i Sîrîn der ki: Rüya, kâfir ve mümin olmak üzere iki hâlden oluşur. Aslı ise on üç çeşittir:
1- Hâkimlerin rüyası.
2- Fakihlerin rüyası.
3- Âlimlerin rüyası.
4- Özgürlerin rüyası.
5- Kölelerin rüyası.
6- Erkeklerin rüyası.
7- Kadınların rüyası.
8- İffetlilerin rüyası.
9- Fasıkların rüyası.
10- Zenginlerin rüyası.
11- Fakirlerin rüyası.
12- Baliğlerin rüyası.
13- Baliğ olmayanların rüyası.
Buna göre, hâkimlerin rüyası diğerlerinin rüyasından daha gerçekçidir. Zira fazilet, adalet, insaf, nezaret, halkın işleriyle ilgilenme, sorunları çözme vb. gibi şeyler onların vazifesidir. Fakihlerin ve âlimlerin uykuları da diğerlerine nazaran daha gerçekçidir. Zira Allah, halkı hidayet etmeleri, onları hayra ve doğruluğa davet etmeleri ve kötülükten sakındırmaları için fakihlere ve âlimlere özel lütfünü göndermiştir. Erkeklerin rüyaları, kadınların rüyalarından daha gerçekçidir. Nitekim Allah şöyle buyurur:
"Erkekler, kadınlardan üstündür, çünkü Allah onları birçok şeylerde kadınlardan üstün etmiştir."[11]
"Erkeğe iki kadının hissesi kadar düşer."[12]
"İki erkek olmazsa biri unuttuğu vakit öbürünün hatırlatması için razı olacağınız kimselerden bir erkekle iki kadın tanık olsun."[13]
Yüce Allah sabrı, aklı, reyi, bayındırlığı, büyüklüğü, şecaati, cömertliği, yargıyı, takvayı ve adaleti erkeklere daha fazla vermiştir.
İffetlilerin (salihlerin) rüyası da fasıkların rüyasından gerçekçidir. Zira salihler, iyiliğe ve hakka itaate yönelirler ve günahlardan kaçınırlar. Ama fasıkların rüyaları, tıpkı kâfirlerin rüyaları gibi kıyamet günü için onlara delil niteliğindedir. Zira fasıklar günah konusunda ısrar ederler ve kıyamet gününü düşünmezler.
Peygamber efendimiz (s.a.a), "Veren el, alan elden üstündür" buyurmuştur. Dolayısıyla dilencilerin rüyaları asılsızdır. Çünkü onlar hep üzüntü içerisindedirler. Geçimliklerinden başka bir şey düşünmezler.
Fakirlerin rüyası ise iki şekilde yorumlanır; görülen rüya iyiyse geç, kötüyse erken gerçekleşir. Zenginlerin rüyası bunun tersinedir. Baliğ olan çocukların rüyaları ise zayıftır. Çünkü onlarda şehvet ön plandadır ve yeterli derecede akıl ve edebe sahip değillerdir. Bazı tabircilere göre, bu çocuklar iyi bir rüya görmüşse, anne-babalarına yorulur. Kötü ise de herhangi bir zararı yoktur. Henüz baliğ olmayan çocukların rüyaları hakkında ise iki görüş vardır:
1-Onların gördüğü rüya çabuk gerçekleşir; çünkü henüz günaha bulaşmamışlar ve dünyadan yana bir şeye sahip olmamışlardır.
2-Çocukların rüyası tabirsizdir; çünkü akılları ve bilgileri henüz kemale ermemiştir. Yine bazı tabircilere göre sarhoşun, cünüplünün ve hayızlı kadının rüyaları tabirsizdir. Ama İbn-i Sîrîn bu görüşe karşıdır. Zira müşrikler, Yahudiler ve Hıristiyanlar asla cenabet guslü almazlar ve daima cenabetli gezerler.
Rivayet edilir ki; Safiye bint-i Vahiy, Hayber'deyken rüyasında ay ile güneşi bir arada görmüş ve gördüğü bu rüyayı Hayber'in emirine anlatmıştı. Emir bu rüyayı işitince Safiye'ye yumruğuyla vurdu ve öfkeyle, "Eğer senin gördüğün rüya doğruysa, Muhammed (s.a.a) bu kaleyi ele geçirecek, seni de eşi yapacak!" dedi. Ertesi gün Resul-i Ekrem (s.a.a), İmam Ali'nin gösterdiği yiğitlikle kaleyi ele geçirince Safiye'yi onun huzuruna getirdiler. Resul-i Ekrem, ona yüzündeki kızarıklığın sebebini sordu. O da gördüğü rüyayı ve başından geçen olayları anlattı. Böylece rüyası gerçekleşmiş oldu.
Kirmanî: Müslüman'ın rüyası kâfirden, âlimin rüyası cahilden, salihin rüyası fasıktan ve iyilerin rüyası kötülerden daha doğru ve gerçekçidir. Nitekim Allah, şöyle buyurur:
"Yoksa kötülük kazananlar, kendilerini de iman edenler ve iyi işlerde bulunanlarla eşit mi tutacağız, dirimleri de, ölümleri de onlarla bir olacak mı sanıyorlar?"[14]
Yaşlıların rüyası gençlerinkinden, gençlerin rüyası da çocuklarınkinden daha doğru ve gerçekçidir.
Adamın biri İbn-i Sîrîn'e, "Rüyamda ezan okuyordum, bunun tabiri ne olabilir?" diye sordu. İbn-i Sîrin, "Hacca gideceksin" dedi. Hemen arkasından biri daha geldi ve o da aynı rüyayı gördüğünü söyledi. İbn-i Sîrîn ona da "Seni hırsızlıkla itham edecekler" dedi. Bunun üzerine öğrencileri "Ey üstat, aynı anda birini hacca, diğerini de hırsızlıkla ithama yordunuz; hâlbuki ikisinin de rüyası aynıydı, bunun sebebi nedir?" diye sordular. İbn-i Sîrîn şöyle cevap verdi: "Önce gelenin batınını iyi gördüm ve bunu hacca yordum. "Ve insanları hacca davet et, uzak uzak, bütün yerlerden yaya olarak yahut hayvana binerek gelsinler sana."[15]
Diğerinin simasından onun kötü biri olduğunu okudum ve bunu da hırsızlıkla ithama yordum. "Onların yüklerini hazırlayınca şerbet içtiği bardağı kardeşinin yükünün içine koydurdu, sonra da ey kafile, siz hırsızsınız diye bir münadiye nida ettirdi."[16]
İmam Cafer Sadık (a.s): Gündüz vakti görülen rüya, birkaç gün içerisinde gerçekleşir. Gece vakti görülen rüyanın gerçekleşmesi ise altı ay, bir yıl veya yirmi yıl kadar gecikebilir. Nitekim Hz. Yusuf'un rüyası yirmi yıl sonra gerçekleşmişti. Bazen de kırk yıl sonra gerçekleşebilir. Zira Resul-i Ekrem (s.a.a), rüyasında birinin İmam Hüseyin'in (a.s) kanını içtiğini görmüş ve bu rüyanın tabiri kırk yıl sonra, İmam'ın şehadetiyle gerçekleşmişti.
Cabir: Geceleyin görülen rüya, gündüz vaktinde görülen rüyadan daha gerçekçidir. Akşamın ilk saatlerinde görülen rüyanın tabiri olmaz. Çünkü bunun sebebi, o anki düşüncelerdir. Gece yarısında görülen rüyanın da etkisi yoktur. Çünkü o vakitte görülen rüyalar karışık rüyalardır ve bunlar şeytanın ürünüdür. En doğru rüyalar, sabaha yakın bir zaman kala veya hava aydınlanmaya başlayınca görülen rüyalardır. Zira bu rüyaları mukarreb melek Levh-i Mahfuz'dan gösterir. Bu yüzden gerçekçi olur ve tabiri vardır.
UNUTULAN RÜYANIN TABİRİ
İmam Cafer Sadık (a.s): Eğer bir rüya görmüş ve bu rüyanın ne olduğunu unutmuşsanız, ne gördüğünüzü ve tabirinin ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız, isminizin kaç harften oluştuğuna bakın ve bunu dokuzar dokuzar azaltın. Kalan miktarın kaç olduğunu aklınızda tutun ve şu örnekle karşılaştırın. Mesela:
9-Eğer geriye dokuz harf kalmışsa, şehirleri görmüşsünüz ve bu, fesada işarettir. "Şehirde dokuz kişi vardı ki yeryüzünde bozgunculuk ediyorlar, düzene hiç yanaşmıyorlardı."[17]
8-Sekiz kalmışsa, yolculuk veya evlilik görmüşsünüz. "Babası, Musa'ya dedi ki: Bana sekiz yıl hizmet edersen buna karşılık sana şu iki kızımdan birini vermek istiyorum."[18]
7-Yedi kalmışsa, ikamet edilecek yere veya dükkâna işarettir. "Rüyamda yedi zayıf inek, yedi semiz ineği yiyordu."[19]
6-Altı kalmışsa, rüyayı gören kimse salih ve iffetli bir kimseyse, melekleri ve salih kimseleri rüyasında görmüştür ve mesleğinde kemale ereceğine işarettir. "Öyle bir ilahtır ki gökleri ve yeryüzünü altı günde yaratmış, sonra da arşa hâkim olmuştur."[20]
5-4: Beş veya dört kalmışsa, atlar ve silahlar görmüştür. "Orada, tam dört gün içinde, isteyenler için hepsi de eşittir."[21]
3-Üç kalmışsa, birine sırrını açacaktır. "Üç kişi gizli konuşmaz ki o, dördüncüleri olmasın."[22] "Senin alametin, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır."[23]
2-İki kalmışsa, birisiyle görüşeceğine, ona dünyevî ve uhrevî faydaları olacağına işarettir. "O, iki kişinin ikincisiydi ancak ve hani ikisi de mağaradaydılar."[24] Bunun tabiri şudur ki, rüyayı gören kimse korktuğu şeyden güvende olacak ve ümit ettiği şeye kavuşacaktır.
1-Bir kalmışsa, büyük bir şahsiyeti veya bir hükümdarı görmüştür. "Münezzehtir o, odur bir ve her şeye üstün Allah."[25] Bu rüyayı gören kimse muradına erecek, hacetleri gerçekleşecek ve sıkıntıları son bulacaktır.
İbn-i Sîrîn: Bir kimse rüya görmüş ama gördüğünü unutmuşsa, tabirci ondan elini herhangi bir uzvunun üzerine koymasını istemelidir. Elini hangi uzvuna koyarsa şöyle tabir edilir:
Başına koyarsa, dağ görmüştür
Alnına koyarsa, tepe veya arazi görmüştür
Gözüne koyarsa, tuzlu suyu olan çeşme veya pınar görmüştür
Burnuna koyarsa, dağın eteklerini görmüştür
Yüzüne koyarsa, yeşillik veya çayır görmüştür
Dişlerine koyarsa, tatlı suyu olan çeşme veya pınar görmüştür
Kulağına koyarsa, mağara görmüştür
Bıyığına veya sakalına koyarsa, çimenlik görmüştür
Elini boğazına sokarsa, suyolu veya yeraltı yolu (tünel) görmüştür
Elini göğsünün veya kalbinin üzerine koyarsa, mescit veya herhangi bir ibadet yeri görmüştür
Karnına koyarsa, nehir/akarsu görmüştür
Göbeğine koyarsa, sınır görmüştür
Cinsel organına koyarsa, meyhane görmüştür
Omzuna koyarsa, köşk veya manzara görmüştür
Bileğine koyarsa, ağaçlık görmüştür
Parmaklarına koyarsa, hurma ağacı görmüştür
Sırtına koyarsa, çöl görmüştür
Böğrüne koyarsa, yatak veya yatak odası görmüştür
Makatına koyarsa, temizleyici veya yok edici bir şey görmüştür
Kalçasına koyarsa, yeşil bir direk veya büyük bir ağaç görmüştür
Dizine koyarsa, uçurum görmüştür
Baldırına koyarsa, semeresiz ağaç veya direk vb. şeyler görmüştür
Topuğuna koyarsa, küçük tepe görmüştür.
Hz. Danyal (a.s): Rüya görüp de unutmanın dört sebebi olabilir; çok günah işlemek, inancın zayıflığı, insanın doğasındaki değişiklikler ve bu doğadaki dengenin bozulması.
RÜYAYI BAŞKALARINA ANLATMAK DOĞRU MUDUR?
Kirmanî: Halkın geneli, "Eğer rüyamızı tabirden anlamayan birine açacak olsak, o ne söylerse tabiri o olur" diye düşünür. Oysaki bu düşünce yanlış ve asılsızdır. Hekimlere ve meşhur tabircilere göre, rüya sahibi, ihtiyat gereği gördüğü rüyayı tabir ehlinden başkasına açmamalıdır. Tabircilerin belirledikleri ve yorumladıkları doğal rüyalar, Allah'ın emriyle ve melek aracılığıyla insana gösterilen rüyaların yorumlarıdır. Dolayısıyla bu tür rüyalara dikkat etmek zorundayız. Onları cahil kimselere açmamalıyız.
Hak Taâla Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur: "De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"[26] Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: "Âlimle cahil bir olmaz." Dolayısıyla melek aracılığıyla insana gösterilen rüya, Allah tarafından kuluna gönderilen bir mesaj olduğu için tabiri neyse, mutlaka gerçekleşecek olan da odur.
Tabiri olan doğal bir rüyanın getirisine hiç kimse mani olamaz. İster cahil bir kimse bu rüyayı tabir etmiş olsun, ister âlim bir kimse, sonuçta rüyanın gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Aralarındaki fark ise şudur: Cahil kimse, yanlış tabiriyle rüya sahibini yanlış yönlendirmiş olur ve rüyadaki mesajın ne anlama geldiği konusunda onu bilgilendiremez. Ama tabir ehli bu rüyanın ne anlama geldiğini bilir ve rüya sahibine doğru bilgi verir. Dolayısıyla rüya sahibi, gördüğü rüyanın iyi veya kötü akıbetine hazırlıklı olmalı, bu ilahî mesaja güvenmelidir. Aldığı bu mesajla zararları en aza indirebilir, hatta tamamen ondan kurtulabilir.
Buna göre gördüğümüz rüyayı tabir ehlinden başkasına açmamalı veya bu kitaptan faydalanmalıyız. Ancak bu şekilde doğru tabiri elde etmiş olabiliriz. Eğer "Rüyaları bilgisiz insanların yanında açmamalıyız" deniyorsa, burada bilgisizden kasıt, avam halk tabakası veya zihinsel özürlü kimseler değildir. Bilakis, rüya tabirleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan herkes bu sınıftandır.
Hekimler derler ki, doğal bir rüyanın tabiri ne olursa olsun, mutlaka gerçekleşecektir. Ancak dua ve sadaka bu konuda etkilidir ve kötü olayları def edebilir. Hz. Yusuf (a.s) buyurur ki: "Cahiller ne kadar ibadet ederlerse etsinler hak rüya batıl, batıl rüya hak olmaz. Asıl ibadet, bilgi ve inançla yapılan ibadettir. Dolayısıyla Allah katında kabul gören ibadet, bilerek yapılan ibadettir."
RÜYA TABİRLERİNİ FARKLILAŞTIRAN ETKENLER
Bir rüyanın tabiri, rüyanın saatine, rüya sahibinin rüyasını anlattığı zamandaki durumuna, mesleğine vb. şeylere göre değişebilir. Buna göre, rüyasında bir filin üzerinde oturduğunu gören kimse, büyük bir meslek elde edecektir. Şimdi, aynı kimse bu rüyayı gündüz vakti görecek olursa, karısını boşayacak demektir. Rüyada çöl kuşu[27]
yakalamak, bir namerdin eline düşmeye işarettir. Ancak aynı rüya gündüz vakti görülürse, hastalık alametidir.
İmam Cafer Sadık (a.s): Bir rüyanın tabiri kişinin inancına, mesleğine ve zahirine göre değişebilir. Şöyle ki; aynı rüya biri için rahmete işaretken bir başkası için de azaba işaret olabilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur: "Yahudiler: Allah’ın eli sıkıdır, dediler. Böyle dedikleri için elleri bağlandı ve lanete uğradılar."[28]
Danyal (a.s): Sabah vaktinden öğle vaktine kadar görülen rüyalar hayra, gün ortasından akşama kadar görülen rüyalar ise şerre yorulur.
BAZI İLGİNÇ RÜYALAR
1-Mehdi b. Mensur bir gece rüyasında yüzünün karardığını gördü. Uyandığında çevresindeki tabircileri toplayıp bu rüyanın ne anlama geldiğini sordu. Tabirciler, bunun anlamını bilemeyince içlerinden biri, "İbrahim b. Abdullah Kirmanî rüya tabirleri alanında hepimizden daha bilgedir; bir de ona sorunuz" dedi. Mehdi b. Mensur'un emriyle İbrahim çağrıldı. Mehdi, gördüğü rüyayı ona da anlattı. İbrahim "Senin bir kızın olacak" dedi. Oradaki herkes bu çabuk cevaba şaşırmıştı. Hemen, "Dayanağın nedir?" diye sordular. İbrahim, çünkü yüce Allah şöyle buyurur, dedi: "Onların birine kızı olduğu müjdelenirse oldukça kızar, yüzü simsiyah olur."[29]
O gün Mehdi'nin bir kızı oldu. Bunun üzerine İbrahim'e on bin dirhem ikramda bulundu. Bin dirhem de daha sonra ikram etti.
2-Adamın biri rüyasında cinsel organının kesildiğini gördü. Tabircilerden bu rüyasının tabirini sordu. Bazıları ölümünün yaklaştığını, bazıları ailesinden ayrılacağını, bazıları makamından olacağını, bazıları neslinin kesileceğini, bazıları eşinden boşanacağını, bazıları da malının ve hayatının son bulacağını söylediler.
Çok geçmeden adam karısından boşandı. Ticaret amacıyla çocuklarıyla birlikte deniz yolculuğuna çıktı. Yolculuk sırasında şiddetli bir fırtınaya yakalandı ve gemisi alabora oldu. Çocuklarıyla birlikte bu olayda boğuldu. Malı da denizin dibine battı. Bir köpek balığı onun cinsel organını yedi.
Tüm bu anlatılanlar neticesinde görülen rüyaları herkese anlatmamakta fayda vardır. Özellikle de kadınlardan, çocuklardan ve düşmanlardan tabiri sorulmamalıdır. Nitekim İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur: "Rüya, cahillerin sözüyle değişmez. Ama bununla birlikte rüyanın yorumunu şu dört gruptan sormayın: İnançsızlar, kadınlar, cahiller ve düşmanlar. Zira rüyayı bunlara açmanın bir faydası yoktur."
TERS RÜYALAR
Bazı rüyaların tabiri birbirinin tersinedir. Mesela, İbn-i Sîrîn der ki: Rüyada veba görmek, savaş demektir, Kurân hikmettir, hikmet Kurân'dır, firar etmek gülmektir, gülmek firar etmektir, çekirge ordu ve kargaşadır, ordu çekirgedir ve elçi yolculuktur. Harabe ev, ev sahibinin ölümüne işarettir ve kız istemek (evlenmek) ekin ekmek demektir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Kadınlarınız, tarlalarınızdır. Tarlalarınıza dilediğiniz gibi girin."[30]
İyilik yapmak kumaş dokumaktır, kumaş dokumak iyilik yapmaktır ve sel düşmandır. Her şeyin yenisi iyiye, eskisi de kötüye yorulur. Yenisi kötü olan her şeyin rüyaya göre eskisi iyiye yorulur. Yeni ayakkabı giymek hüzün ve kedere, eski ayakkabı ise sevince işarettir.
Bu gibi rüyalar çoktur. Elinizdeki kitapta yeri geldikçe Allah'ın izniyle bu konulara işaret edilecektir.
Dipnot:
[1]-Yusuf, 21.
[2]-Ahzab, 40.
[3]-Fetih, 27.
[4]-Saffat, 102.
[5]-Nur, 31.
[6]-Yusuf, 44.
[7]-Zümer, 42.
[8]-İsra, 85.
[9]-Zariyat, 50.
[10]-Nur, 55.
[11]-Nisa, 34.
[12]-Nisa, 176.
[13]-Bakara, 282.
[14]-Casiye, 21.
[15]-Hac, 27.
[16]-Yusuf, 70.
[17]-Neml, 48.
[18]-Kasas, 27.
[19]-Yusuf, 43.
[20]-Âraf, 54; Hadid, 4; Yunus, 3.
[21]-Fussilet, 10.
[22]-Mücadele, 7.
[23]-Âl-i İmran, 41.
[24]-Tevbe, 40.
[25]-Zümer, 4.
[26]-Zümer, 9.
[27]-Çöl Kuşu: Taş yiyen kuş olarak da bilinir. Oldukça keskin gözleri bulunan ve kilometrelerce yükseklikten suyun varlığını hissedebilen bir kuştur. Genellikle bedevîler veya çölde yolculuk yapan kimseler, bu kuşların çıkardıkları seslerle o bölgede suyun olup olmadığını anlarlar. Çev.
[28]-Maide, 64.
[29]-Nahl, 58.
[30]-Bakara, 223.

